28 May 2007

Fondip

Biri bir şey söylüyor. Karşıdaki başka türlü anlıyor. Bunu sürekli olarak yaşar oldum. Kimsenin kimsenin ne söylediğiyle gerçekten ilgilendiğini düşünmüyorum. Hiçbir zaman bu noktaya geldiğimi anımsamıyorum. Gerçekten. Birileriyle diyalog kurmak gerçekten çok zor. Diyalog kelime anlamı olarak, iki veya daha fazla taraf arasında geçen karşılıklı konuşma demek. Sadece bu kelime anlamından yola çıkarak olsa gerek, insanlar karşılıklı konuşuyor. Biri bir şey söylüyor. Diğeri başka bir şey söylüyor fakat iki taraf da kendi kafasından geçenleri konuşuyor. Fakat diyalogun asıl anlamı bu değil. Yunanca dia ve logos kelimelerinden meydana geliyor ve anlam akışı manasına geliyor aslında. İki taraf birbiriyle konuşurken ortada bir anlam akışı olması gerek. Aksi takdirde skerim ben böyle konuşmayı afedersin. Platonik diyalogları ele alalım. Platonik diyalog derken Platon'un yazdığı, genellikle Socrates (brezilyalı futbolcu değil Sokrat) ile bir başka kişi arasında geçen diyalogları kastediyorum yoksa mahalledeki kıza aşık oldum, bir türlü kendisine açılamıyorum diye arkadaşınla konuşmanın da platonik bir diyalog olabileceğini düşünebiliriz. Ne yapıyordu Platon, Sokrat'ı bir başkasıyla tartıştırıyordu. Ortada tartışılan bir konu oluyordu ve tartışan kişi ortaya bir hipotez atıyordu. Sokrat bu hipotezle ilgili ortaya çıkan karşıtlık durumunu çözmek üzere örnekler sunuyordu. Karşı taraf hipotezinden vazgeçiyordu. Neticede bir çözüme ulaşılıyordu. Veya bana öyle geliyor. Milattan 400 yıl önce Atina'da insanlar konuşarak anlaşabiliyordu yani. Fakat milattan 2000 sene sonra İstanbul'da, kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimseyle anlaşamıyor. Bir miktar baldıran zehiri bulsam fondip yapıcam şerefsizim...

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Merhaba,

Yine gülümseyerek okudum yazınızı:)

Baldıranı fondip yapmak da bir çözüm olabilir, bilemedim. Epey önce, farklı ama benzer bir durumda potkal kullanmayı düşünmüştüm, hala düşünürüm; düşünmek ki her şeyin sonu!

http://www.yarattik.com/seyrusefer/?p=178

Istanbul dedi ki...

Eyvallah ben de sizin yazınızı gülümseyerek okudum ve yazınızdan anladığım kadarıyla sizin sorununuz anlaşılmamak. Ama tanım gereği sanatçı bir insanın bence anlaşılmamak kaygısı olmamalı. Yani...

Ben bir öykü yazıp Müdürüme veya çalışma arkadışıma götürsem mesela ve olmamış dese kendisine götümle gülebilirim.Zira ben sanatçıyım ve sen benim yarattığım o ulvi beğeni seviyesinde değilsin ibiş der geçerim kendisine. (Sanat sanat içindir felsefesinden hareketle toplumu hiçe sayabiliyoruz malum.)En güzeli öykülerimizi tarafsız kişilere okutmaktır ki sizi kırmamak adına berbat bir eser için olumlu şeyler söylemeleri olasılığını bertaraf edebilelim. Aksi takdirde kendimizi sürekli kandırıyor durumda bulabiliriz kendimizi.

Benim sorunum daha ziyade dinlenmemek veya kale alınmamak sanıyorum. potkalla iletişim kurmak gerçekten bazıları için güzel bir yöntem olabilir. Sevdiğine sözü olan bir kilim dokur misali. Amirine bir sözü olan bir potkal doldurur, denize atar, alık bilmezse balık bilir hesabı. Ama çok etkin bir yöntem mi, tartışılır. Gerçi Kevın Kosnerın bir filmi vardı bununla ilgili message in a bottle diye orada romantik açıdan fayda sağlamıştı.

Düşünce ile ilgili de sevdiğim bir söz var. Düşünce geçmişe ve geleceğe dairdir, bu ikisinden de kurtulunca müşgül hallolur diye. Mevlana söylemişse bir bildiği vardır diye düşünüyorum. Geçmişi ve geleceği düşünmeyince insan düşünmüyor gerçekten de.