26 Haz 2007
Bias (1)
A bias could, for example, lead one to accept or deny the truth of a claim, not on the basis of the strength of the arguments in support of the claim themselves, but because of the extent of the claim's correspondence with one's own preconceived ideas. This is called confirmation bias.
Bias kelimesine Türkçe olarak bulabildiğimiz karşılıklar; sapmak, yanlılık, eğilim, önyargı, peşin hüküm, taraf tutma, meyil...önyargı veya peşin hüküm kelimesi daha uygun gibi sanki. Belki de tam olarak karşılık bulamadığımızdan olsa gerek bias'lar konusunda halkımızın çok fazla bilgi sahibi olmadığını düşünüyorum. Biraz da bu konuya takmaya karar verdim.
Funky and Groovy
Why Did You Do It - Stretch
I've been thinking about what you have done to me
The damage is much deeper than you'll ever see
Hit me like a hammer to my head
I wonder were you pushed or were you led?
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
The only one who knows the truth,
Man, that's him, me and you.
My friends they listen to the things I say
They listen and they hear more everyday
But I know they never understand it
Because it was no accident, you planned it.
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
The only one who knows the truth,
Man, it's him, me and you.
One, two
I've been thinking about what you have done to me
The damage is much deeper than you'll ever see
Hit me like a hammer to my head
I wonder were you pushed or were you led?
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
Why did you do it? Why did you do that thing to me?
The only one who knows the truth,
Man, that's him, me and you.
12 Haz 2007
Karakter Analizi 1: Eğitimli Asi Çocuk Dağhan
Dağhan tatilde Olympos'a gider. Haftasonları Cihangir'e takılır. Lost izlemeyi ve tost yemeyi sever. En sevdiği yönetmen Pedro Almodovar'dır. Şu Pedro da Amma davar diye espri yapmayı ihmal etmez, arkadaşlarını da bu esprisine her seferinde anırarak gülen insanlar arasından seçmiştir. Trainspotting ve Requiem for a dream filmleri favori filmleridir. Biradaki seçimi ulusalcı bir seyir izler. Ya sıcak tekel birası veyahut fıçı efes pilsen'den şaşmaz. Asi ruhlu olduğundan V for Vendetta, 1984, Motorcycle Diaries, Fight Club gibi sistem karşıtı filmlere hasta olur. Kendini filmdeki insanların yerine koyar. Janis Joplin'i belki hayatında 5 kez dinlemiştir ama bu bile onun hayranı olmasına yetmiştir. Leonard Cohen'i dinlemese, Boris Vian'ı okumasa, Can Yücel şiir dinletisinde bulunmasa, Hıdırellez şenliklerine katılmasa olmaz. Çingeneyle çingene olur, eşcinselle eşcinsel olur, dadaşla dadaş olur. Taksi şoförleriyle harbi muhabbet yapmaya çalışırken yüzüne gözüne bulaştırır. Evinde en az bir Manu Chao albümü, bir Che Guevara posteri, iki adet postal, bir adet parka, bir şişe şarap ve 4 adet açma halkası bulunmaktadır. Dağhan tepkiseldir. Toplumun kendisini anlamadığını, herkesten farklı olduğunu, herkesin kendisinden daha aptal olduğunu fakat kendisinin algılarının (büyük ihtimalle kullandığı psikoaktif maddeler nedeniyle) son derece açık olduğunu düşünür. Dağhan'ın özel zevkleri mitinge katılmak ve porno izlemektir.
4 Haz 2007
TRT vs. Youtube
Yine de televizyonun olmadığı dönemleri yaşayan dedemin mahrumiyet anlayışı ile benimkisi oldukça farklı. Dedemin hayattan bir ipod beklentisi hiç olmadı, gramofonla bile 50 yaşında tanışmış. İstiklal harbi sırasında beyaz ekmeği kara somuna katık eden bir insanın diyet yapmak gayesiyle fahiş fiyatlara satın alınan kepek ekmeğine, çavdar ekmeğine, grissiniye harcanan paraları anlamasını beklemek de yanlış olur. (Kaymaklı ekmek kadayıfını yemeyi biliyosun ama Dedee!!)
Asıl konumuza geri dönelim. TRT'nin tekel olduğu dönemde, insanlar yine aynı aptal kutusuna bakıyordu. Belki ekranlar LCD veya Plazma değildi, hatta belki renkli bile değildi ve çok ufaktı. Yine de şimdikinden daha konsantre bir şekilde izliyorduk programları. Mesela Eurovision olurdu, milli mesele yapıp televizyona kilitlenirdik. Şerrefsiz Yunanistan sanki dedelerini İzmir'de denize dökmüşüz gibi sürekli puanımızı kırardı. Düşününce ben de hak veriyorum adamlara. Benim dedemi de biri denize dökse ben de puan verme konusunda bonkör davranmazdım. Bir an için dedemi üzerinde mayosu ve paletlerle birlikte tramplenden aşağıya atan bir Yunan palikaryası düşüncesi geldi aklıma... çok ürpertici bir düşünce.
Eski eurovision zamanlarında Türkiye adına çok nefis insanlar katılıyordu yarışmaya. Aman petrol, canım petroller, işte opera'lar, halley kuyruklu yıldızı üzerine yazılmış şarkılar. Belki ses yok, müzik yok, şarkı yorumu yok, koreografi yok, dans yok, kocakafa Kenan'ın götünden uydurduğu Türkçe'yle "shake it up, shekerim" gibi "benzersiz bir sound" yakaladığı parçalar da yoktu belki ama buna rağmen o dönemin şarkıcılarının anlamsız kendine güvenlerini takdir etmemek mümkün değil. Hakikaten o dönemlerde eğer bunlar Eurovision'da ülkemizi temsil edebiliyorsa, ben ileride çok büyük müzisyen olacağım dediğimi günleri çok net hatırlıyorum. Rol modeli konusunda hatalı referans seçimi insanı hayal kırıklığına uğratabiliyor.
TRT'nin tek kanal tahakküm döneminde, konsantrasyonumuz hat safhada Arhavi'nin yöresel lezzetlerinin neler olduğunu, doğru ahmet'in trafikte ezilmemek için neler yapmamız gerektiğine ilişkin öğretilerini, Oba makarna reklamını, komedi dans üçlüsünü (ki ben bunları eskiden komik bulurdum), MFÖ'yü, Tolga Han Dans Grubunu, Cenk Koray'ın soğuk esprilerini, Seyyal Taner'in Naciye'sini, Erkan Yolaç'ın evet-hayır yarışmasını izlerken buluyorduk kendimizi. Hatta yayın kesildiğinde ve ekranda sadece necefli maşrapa olduğunda dahi gözümüzü ayırmadan ekrana bakıyorduk.
Bu sayede ben o dönemde çok değerli bilgiler edindim. Mesela, hayatımın hiçbir döneminde musiki eğitimi almamış olmama rağmen bir yerlerde Türk Sanat Müziği çaldığında, hiç zorlanmadan tüm parçalara ezberden eşlik edebiliyorum. Algımız açıktı çünkü bir şekilde öğrenmişiz demek ki. Yoksa Judas Priest, Iron Maiden, Guns and Roses dinleyen birinin muhayyer kürdi makamını biliyor olmasını nasıl açıklayabilirsin? Bir yerlere gidiyoruz bir fasıl heyeti filan geliyor. Yeni nesilden kimse şarkıları bilmiyor, bir tek ben tüm şarkılara üstelik makamlarıyla eşlik edebiliyorum. Antiparantez annemin adı Nalan Altınörs Saatçi veya Samime Sanay filan da değil.
Bununla da kalmıyorum, teke zortlatmasından trakya Karşılamasına kadar tüm halk oyunlarını oynayabiliyorum. Halay da başı çekiyorum, horon tepiyorum, zeybek dövüyorum, teke zortlatıyorum filan. Yeni nesil maalesef Korhan Abay'ı bilmiyor, Bedia Akartürk'ün o kulakları çınlatan sesinden bir yeşil başlı gövel ördek türküsünü, Rıza Silahdeposu'ndan Bebek Sevgilim'i, Nilüfer'den Mor Menekşe'yi dinlemeden büyüyor. Barış Manço'nun posta adresini (Barış Manço Moda 81300 İstanbul), kafasını emme basma tulumba gibi sallamanın ne demek olduğunu, aerobik yaparken kullanılan alın bantlarının ne kadar cool göründüğünü, disko topları ve votkalı vişne suyundan ibaret diskoların o kendine has havasını, ürün portföyü bayat kuru pasta, limonata ve yapım tarihinin üzerinden en az 3 ay geçmiş ve kimsenin satın almaya cesaret dahi edemeyeceği sahte çikolatalı bozuk kremalı pastalardan oluşan pastaneleri, varolan depresyonunuzu daha da fazla artırmaktan başka bir işe yaramayan piyanist şantör takımını, Harika Avcı'da vücut bulan yoluk ve kabarık saç modelini, pantalonlarını renkli şeritli beyaz havlu çoraplarının içine sokarak sanki kıçına elektrik verilmiş gibi break dance yapan gençleri, comancheroyu, can ile tomtiniyi, küçük emrah ile ceylanı, serpil çakmaklı ile ahu tuğba rekabetini, commodore 64'e kafa ayarı yapmayı, 1 litrelik cam şişeden coca-cola içmeyi, Thomas Anders'i, Dieter Bohlen'i, samantha fox'un memelerini, rıdvan dilmen'in çalımlarını, eye of the tiger'ı, the final countdown'u, kumaş pantalon altına giyilen spor ayakkabıları...vs. bunları bilmiyor maalesef gençlerimiz.
Ben isterdim ki onlar da bilsinler bunları. Acıların paylaşıldığında azaldığına inanıyorum çünkü. Ne pis bir jenerasyona denk geldiysek, çağ atlıyoruz çağ atlıyoruz geyiğiyle çaktırmadan ebemize atlamışlar haberimiz olmamış. Youtube konusuna bilahare geleyim. Sinirlerim bozuldu biraz. Yayında emeği geçen herkesin de ta...