27 Ara 2006

Al Pacino



Date of Birth: 25th april 1940

Trade mark: Volcanic tirade, smoke-burnished voice. Frequently plays men of power and/or authority.

Famous for: The Godfather (Don Michael Corleone), Dog Day Afternoon(Sonny), Serpico (Officer Frank Serpico), Scarface(Tony Montana), Carlito's Way (Carlito "Charlie Brigante"), Donnie Brasco (Benjamin "Lefty"Ruggerio), The Devil's Advocate (John Milton), S1m0ne(Viktor Taransky), Insomnia(Detective Will Dormer), Any Given Sunday(Tony D'Amato), Heat(Lt. Vincent Hanna, Scent of A Woman (Lt. Colonel Frank Slade)

Infamous for: Gigli (Starkman)

Soundbite: "I'm an actor, not a star. Stars are people who live in Hollywood and have heart-shaped swimming pools."

Useless Facts: Dropped out of school at the age of 17. Pacino's own grandparents originate from Corleone, Sicily, the village where his character Michael took refuge in The Godfather. Was frequently refered to as "that midget Pacino" by producers of The Godfather (1972) who didn't want him for the part of Michael Corleone. His favorite color is black. One of the few Hollywood stars who has never married.

25 Ara 2006

Elma Hesabı

--------------Girls--------------
-----------are like apples------
-------on trees. The best ones-----
-----are at the top of the tree.-----
---The boys dont want to reach---
--for the good ones because they--
-r afraid of falling and getting hurt.-
-Instead, they get the rotten apples-
from the ground that arent as good,
but easy. So the apples up top think
something wrong w/ them when in
-reality they're amazing. They just--
---have to wait for the right boy to
---- come along, the one who's-
----------- brave enough to-----
---------------climb all---------
---------------the way--------
--------------to the top--------
-------------of the tree.---------

Buna inanan insanlar olabildiğine inanamıyorum. Kadınlar elma gibiymiş, erkekler çürükleri topluyomuş aşağıdan. Efendime söyleyim fakat en iyi elmalar tepedeymiş. Onlara ulaşmak için uğraşmak gerekirmiş de. Sadece cesur erkekler bunu başarabilirmiş. Kızlarımızı rapunzel masallarıyla büyüttük, onlar da şimdi koca g.tlerine bakmadan kendilerini büyük bir şatonun en tepesindeki pencerede saç uzatan (saç uzunluğu ile akıl arasındaki ters orantıya dikkat çekmek isterim), şımarık, kendini prenses sanan ucubelere dönüştüler. Hepsi birer prenses. Hepsi beyaz atlı prensini arıyor. Hepsi bulunmaz hint kumaşı. Tümü benzersiz kar tanesi. Bir kere ağacın tepesindeki elma henüz ham elmadır. Olgunlaşmamıştır. Aynı yukarıdaki yazıyı yazanın, elma-kız analojisini kuran gerizekalının beyni gibi. Ağacın tepesindeki elmalar da gelişmemiştir. Ham elmayı kopardılar dalından diye bir söz var. Konumuzla ne alakası var biliyor değilim. Ama, bu yazıyı yazanın elma kurusu diye de bir olgunun varlığından haberdar olup olmadığını merak ediyorum. Günümüzde beyaz atlı prens arıyorsan Türkiye Jokey Kulübü'ne gideceksin, apranti jokeyleri araştıracaksın. Kim tutar seni.

My way or the high way or John Way...nnnn


Şöyle demiş John Wayne:

"I've always followed my father's advice: he told me, first to always keep my word and, second, to never insult anybody unintentionally. If I insult you, you can be goddamn sure I intend to. And, third, he told me not to go around looking for trouble."

John Wayne'in ebesi aynı zamanda ebe wayne olur mu? Veya annesinin adı Abe olsaydı güzel olmaz mıydı? Annenin adı ne? Abe Wayne. Abe Wayne, senin neyin oluyor? Ebeveynim. Çok salak bir insanım bugün.

Didem Erol

Didem Erol’la, Posta gazetesinden Savaş Ay arasında şu ilginç diyalog geçti:

Savaş Ay: "Kötü seks yaptığım biriyle ilişki yaşamam" demişsin...
Didem Erol: Dedim, evet.
S.A: Önce cinsel ilişki kurup, performansı iyiyse mi sevgili oluyorsun?
D.E: Öyle sayılır.
S.A: Ya kötü çıkarsa?
D.E: Benimle sevişemeyecek adam gitsin kendini Boğaz Köprüsü’nden atsın.

(Buradan sonra mikrofonu ben aldım elime. Sanal Muhabir)
S.M: Kötü seks yaptığım biriyle ilişki yaşamam demişsin.
D.E: Evet, didim.
S.M: Seks yaptığın biriyle zaten ilişki yaşamış olmuyor musun?
D.E: Öyle sayılır.
S.M.:"Benimle sevişemeyecek adam gitsin kendini Boğaz köprüsü'nden atsın" da demişsin.
D.E: Dedim, evet.
S.M.:Bravo çok doğru söylemişsin, bu sözlerine aynen katılmamak mümkün değil. Sevişebilecek adamlar olarak nerede sıraya geçiyoruz ben onu soracaktım.
D.E: Nasıl yani?
S.M: Yani numara mı alıyoruz? Yoksa randevu usulü mü? Mümkünse ben röportajdan sonra hemen şuracıkta ilişki testinize katılmak isterim. Hatta yanınıza da "Köprüden önce son skiş" şeklinde bir tabela koyarsak esprili bir kampanya olmuş olur. Bence, bana göre. Tabii ki sizin takdiriniz.

Depresyon Dayım'ın Selamı Var


Yandaki arkadaşın adı Göksel. Meşhur bir şarkısı var. Şarkının adı Depresyon Dayım. Sözleri şöyle

Bugün evden çıkmadım. /Telefona çıkmadım.

Çok yedim, çok ağladım/Arandım bir sigara daha

Saçlarımı taradım/Dudağımı boyadım

Giydim giydim çıkardım/Beğenmedim güzel olmadım.

Depresyondayım/Unutuldum, aldatıldım

Sevgilimden ayrıldım/Çok yalnızım

Kimseye kızamadım/Kimseye küsemedim

Sonunda kendime küstüm/Sonunda hayata/Düşündüm banka soymayı/Ulu orta soyunmayı

Hayatımdaki herkesi vurmayı/Affedin, depresyondayım.

Ben affettim depresyonda olduğun için. Gerçekten. Akıl sağlığı yerinde hiçbir insan saçlarını deli kız gibi mısır püskülü modeli tarayıp, döşemelik kumaştan diktirdiği kıyafet ve sanki bokunda 1200 adet mavi boncuk bulmuş da uc uca ekleyip boynuna asmış bir modelle, beyaz van kedisi postunun üzerinde böyle poz vermez çünkü. Bir de sırıtıyor. Ehe ehe diye. Depresyondaymış. Manyağa bak. Bugün evden çıkmadım, telefona çıkmadım, çok yedim. Kusura bakma ama bu söylediklerinden anlaşıldığı kadarıyla sen depresyonda filan değilsin, düpedüz motoru bozmuşsun. Tuvalete yetişmeyi de başaramıyorsun anlaşılan. Çünkü giydim giydim çıkardım demişsin. Muhtemelen altına sıçıyorsun sonra paso kıyafet değiştir. Giy giy çıkart. Dudağını boyamadan önce ellerini yıkamanı tavsiye ederim. Sigara içme beter olursun. Haşlanmış patatese devam. Öyle omuzlar dekolte, cıscıbıldak giyinip, yere post serip taşa oturursan böyle cırcır olursun. Sevgilin de ayrılır evden, arkadaşın da. Bir tane dostun kalmaz. Kimseye kızma kendine kız. Kimseye küsme, gıdana dikkat et. Hadi Gökselime, hadi güzelime.

Notre Dame de (depre)Sion(izm)



Dame üstünde un eler,
Tombul tombul nedimeler...

Fena halde depresif bir moddayım. Şu an. Canım fena sıkılıyo. Öyle fena sıkılıyo ki sıkılıyor dahi yazamıyorum. Sempatik olma adına. Kelimeleri yavşatmaya başlamışım. Dipteyim, sondayım, depresyondayım. Dip teyim mi?. Sonda mıyım yoksa değil miyim? Sensin sonda. Depresyon dayımı çok severim. Bildiğin gibi değil. Dönülmez akşamın ufkun dayım'dan sonra en çok sevdiğim dayım olur kendileri. Bu aralar kendimi psikolojikman kötü hissediyorum. Psychologicman...Psikopat ama mantıklı adam. Mantıklı psikopat ne kadar olunursa artık. Bu arada aşkta mantı, seksekte sınır tanımam. Allahın cezası iş üzerime üzerime gelmeye başladı. Şu yabancı ülkelerde bazı şirketler çalışanlarına sorgusuz sualsiz yılda 7 gün istedikleri zaman işe gelmeme olanağı sağlıyorlarmış geyiği var ya. Şimdi öyle bir şirkette olsam 7 gün üst üste gelmezdim. Sonra krediyi tüketince yine aynı depresif moda gireceğim kesin. Olsun. Skimde değil. Umrumda değil. Skimde ve umrumda kelimelerinin eş anlamlı kullanılabildiğini şu dakikada fark ettim. Umruma kadar yolunuz var, öyle söyleyeyim.
Bu arada panik atak kelimesi ifadesi bana çok sempatik geliyor. Hiçbir hastalığa isim olarak yakıştıramıyorum. Sanki bir tür futbol terimi gibi. Veya böyle insanın içini aniden yoğun duygular kaplar ya, panik atak oldum dersin. Yani demezsin de diyebilirmişsin gibi sanki. Eskiden ortaokuldaki kızlar daha çok pandik atağa maruz kalırlardı, panik atak yoktu o zaman. Veya böyle bir resepsiyonda veya toplantıda aniden burnundan sümük akar ve millete belli etmeyeceğim diye heyecanlanırsın ya işte ona da panik tatak diyebiliriz. Ya da amerika'ya son yıllarda kübalı ve ispanyolların yoğun göçü Amerika'yı hispanik atak krizlerine sokuyor diye sür manşetten haber girebiliriz. İngilizlerin bir sözü var "Geçti, Bohr'un yazarı, sür manşeti Sunday Times'a".
Dediğim gibi bu panik atak lafını nereye çeksen geliyor. Nanik atak, manik atak, canik atak, roket atak, havaya sıkak, ateş edek, taş üstünde taş koymayak. Depresyonun götüne koyim.

Purity



24 Ara 2006

Ice Ice Baby



Çok kızdırmak istediğimiz birine "kızdıysan buz sokalım arkadaşım" deriz. Sanki buz sokunca o kişinin bize kızması geçecek. Halbuki o insan kurduğumuz bu cümle yapısı üzerine daha fazla sinirlenir. Hehe! Kızdın mı len? diye üsteleriz. Kızmadım dese bir türlü, kızdım dese bir türlü.

Hava çok soğuksa, hava buz gibi deriz. Bir arkadaşımızın elini tuttuğumuzda "elin buz gibi, götün karpuz gibi" deriz. Fakat bir arkadaşımızın kıçını tuttuğumuzda "kıçın buz gibi, elin karpuz gibi" demeyiz. Bu beni hep şaşırtmıştır. Zaten ekseriyetle arkadaşlarımızın kıçlarını pek tutmayız. Sevgilimizin kıçını tutarız bir, ikincisi atların kıçına vururuz "şap! şap! şap! maşallah doru taymış" ifadesiyle birlikte. Hatta hafızam beni yanıltmıyorsa, böyle bir film vardı "Atlara da vururlar" diye. Yoksa "atları da vururlar" mıydı?

Doru tay ne demek bilmiyorum. Fakat doğru tay, yarış kazandıran taydır. Bu tür tayları padokta "tay tay tay" diye gezdiririz. Biz gezdirmeyiz tabii, seyisler gezdirir. Bebeklere de "tay tay tay" yaparız. Ama padokta değil elbette. Çünkü atların bebeklerine tay denir. Doru thai mutfağı çok ilginç bir mutfaktır. Thai mutfağında kaçak at kesiminin yaygın olduğunu duymuştum bir yerde. Veya şu anda g.tümden uydurmuş da olabilirim. Tayland boksu tay ülkesinde gelişen bir spordur. Thai masajı diye bilinen masajla tay masajını karıştırmamak gerekir. Geleneksel tay masajı toynakta başlar hayvanın kafasında biter. Masajı kafada bitirmek çok önemlidir. Herşeyi önce kafada bitireceksin, sonra gerisi gelir.

Thai masajının özü "sevgi ve şefkat"tir. Masajı alacak kişinin fiziksel, duygusal acı ve hislerine karşı, masajı verenin sevgi dolu nezaket ve yoğun ilgiyle motive olması gerekir. Masajı uyguladığınız kişinin fiziksel, duygusal ve cinsel sınırlarına saygılı olmak esastır. Her ne kadar çok cazip gelse de (ki başta çok cazip gelir hepimiz geçtik aynı yollardan) masaj alanın orasını burasını mıncıklamayın. Masaj sırasında johnson bebe yağı, komili zeytinyağı veya halis muhlis Trabzon tereyağını kullanabilirsiniz. Eğer hafif bir masaj yapacaksanız mutlak surette ayçiçek yağını tercih edin.

22 Ara 2006

iTunes


Sıkı bir internet bağlantınız varsa, www.itunes.com adresinden itunes programını indirmenizi ve radyoları dinlemenizi tavsiye ederim, öğütlerim, bu konuda size yol gösteriyorum. İşe yarıyor gerçekten, altına imzamı atarım. Süper bir program. Enfes bir yazılım. Şahane. Müzik dinlemek isteyenler için birinci adres. Dünyanın eğlence merkezi adeta. Müzik, sinema, TV şovları, audiobook, podcast ve oyunlar. Şu yaptığım reklama bak. Sanki elektrik faturamı apple inc. ödüyor anasını satiim.




İşin gücün yoksa gir müzik dinle, film izle, onu dinle bunu dinle. Bedava download edilebilecek şarkılar da var. Ama çoğunu 0.99$'a indiriyorsunuz. Yani 1 dolardan daha az. Psikolojik fiyatlama yapmışlar. Biz de keriziz ya, 1 dolar fiyat koysalar "aa ne kadar pahalı hayatta almam diyeceğiz, oysaki 0.99$ olunca günde bin tane şarkı indiriyorum ben. Binlerce "peer to peer download" programında beleş şarkı indirme opsiyonu varken bunlara para harcayanları gerçek birer beyinsiz kategorisinde değerlendirmek istiyorum.
Amerikan ekonomisi zaten Amerikan halkının gerizekalılığı üzerine kurulmuş bir ekonomi. Bunlara hediye paketi şekline getirilmiş taşları (bildiğin taş), "pet rock" diye satıyorlar. Ve bu insanlar greenback'lerini taşa, kayaya harcıyorlar. Ne olmuş oluyor, sokaktan bedavaya temin edecekleri nesneler için sokağa para döküyorlar. Muazzam bir ekonomi. Yüzyıl mucizesi. Ne diyeyim, Allah akıl vermesin. Çünkü bunlar akıllanırsa dünya ekonomisi darma duman olur. Sonra ben diyeyim cari açık, siz deyin dış ticaret açığı, beriki desin bütçe açığı. Ama işletme kitaplarına baksanız dünyanın en mükemmel iş fikirlerini üretenler bunlardır. Ne iş yapıyorsun, kayayı paketleyip satıyorum millete. Neden? Çünkü eşşeğin zikinden dolayı. Aynı işin franchise'ını buraya getirse biri satmaya kalksa kayaları, Mahmutpaşa esnafı o kayaları satıcının bi tarafına sokmazsa ben hiç bir şey bilmiyorum. Ulusal bayrağını bile iç çamaşırı haline dönüştürüp pazarlayan, silah endüstrisini canlandırmak için sağa sola savaş açan bir milletten ne beklenir?

Herneyse, itunes güzel olay. Sadece 4.99$ harcayarak, tetris, pacman, sudoku gibi oyunları oynayabilirsiniz. Sadece 4.99$ harcayarak tepeden düşen garip şekilli tuğlaları döndürüp tek sıra haline getirmek veya bir yandan hayaletlerden kaçıp diğer yandan yerdeki ne idüğü belirsiz nesneleri yemek suretiyle labirenti temizlemek size ne kazandırır, bilemiyorum. "Keep yourself occupied with fun games." sloganımız bu. Zihnini oyunlarla meşgul et. Yeterki düşünme. Düşünürsen tüketemezsin çünkü.

21 Ara 2006

Rain

















Hold my hands or I shall fall down
Or the stars shall singly slide down
If am a poet, if you know me
If you know my fear to the rain
If you remember my eyes
Hold my hands or I shall fall down
Or the rain shall sweep me

Çay fincanı (Zen dersleri 1)


Günlerden bir gün, profesörün biri Zen hakkında araştırma yapmak için bir Zen ustasını ziyaret eder. Konuşmanın daha başından itibaren Zen ustası, profesörün derdinin Zen hakkında bir şeyler öğrenmekten ziyade kendi fikirlerini beyan etmek olduğunu anlar. Bir müddet sessizce dinledikten sonra, zen ustası profesöre çay ikram eder. Profesör "Kahve yok mu?" diye sorar. Usta, "maalesef kalmadı" der. Profesör "çocuğu gönderip aldıramaz mısın usta?" diye diretir. Usta "hangi çocuk? ne çocuğu?" diye sorar. Profesör "lafın gelişi" diye yanıtlar. Sözü uzatmayayım, profesör çaya razı olur. Usta profesöre ikram için uzattığı fincanı ağzına kadar taşıncaya kadar fincanı çayla doldurur. Profesör bir süre sabreder, sonra "naapıyon usta? çayı bol buldun galiba, arap yağı bol bulunca götüne sürermiş, seninki de o hesap ehehe! mehehe!" diye gülüp, çay fincanının dolduğunu ve daha fazla çay alamayacağını kendine göre esprili bir dille ifade eder. Usta durur, "Aynı bu çay fincanı gibi senin kafan da türlü fikirlerle, türlü cinliklerle dolu, yeni bir şey kabul etmek için hiç yer kalmamış, mankafa olmuşsun. Fincanını boşaltmadan ben sana nasıl Zen öğreteyim? Kafayı kazıtmakla, kel olmakla, keleş olmakla Zen ustası olunmuyor." gibi ifadeler kullanır. Bunun üzerine profesör fincanındaki çayı olduğu gibi yere döker, cingöz bir ifadeyle"Usta, fincanı boşalttım. Artık Zen öğrenmeye hazırım." şeklinde konuşur. Zen ustası "Hocam, sakın yanlış anlama ama üzülerek görüyorum ki, maalesef sende sike sürülecek akıl kalmamış. Bak sana hocam diyorum, hala saygımı muhafaza ediyorum. Zen ustasıysak biz de sabır taşı değiliz, hoca şaşırma, sabrımı taşırma"demek suretiyle profesörü kovar.
Çıkarılacak ders: Misafirliğe gelen insanlar için evinizde daima çayınız, kahveniz hazır olsun. Artı, misafirle hiçbir şekilde polemiğe girmeyin.

Bitter Sweet Symphony


'Cause it's a bittersweet symphony this life/Trying to make ends meet, you're a slave to the money then you die/I'll take you down the only road I've ever been down /You know the one that takes you to the places where all the veins meet, yeah /No change, I can't change, I can't change, I can't change, /but I'm here in my mold , I am here in my mold /But I'm a million different people from one day to the next/I can't change my mold, no, no, no, no, no/Well, I've never prayed, /But tonight I'm on my knees, yeah/I need to hear some sounds that recognize the pain in me, yeah /I let the melody shine, let it cleanse my mind , I feel free now /But the airwaves are clean and there's nobody singing to me now/No change, I can't change, I can't change, I can't change,/ but I'm here in my mold , /I am here with my mold /And I'm a million different people from one day to the next/ I can't change my mold, no, no, no, no, no/(Well have you ever been down?) /(I can't change, I can't change...)/(Ooooohhhhh...)/(It justs sex and violence melody and silence) /(It justs sex and violence melody and silence) /(I'll take you down the only road I've ever been down)/ (It justs sex and violence melody and silence) /(I'll take you down the only road I've ever been down) (Been down)/ (Ever been down) /(Ever been down)/(Lalalalalalaaaaaaaa...)/(Ever been down)/(Ever been down)/(Have you ever been down?)/(Have you ever been down?)/(Have you ever been down?)

20 Ara 2006

Spider Man(ia)

Bilim uğruna, örümceklere chloralhydrat, marihuana, ecstasy, lsd, kafein gibi çeşitli maddeleri içirip ağ ördürmüşler. Bilim adamları bazen gerçekten tam bir baş belası olabiliyor. Düşünsenize allahın örümceği, ne işi olur esrarla eroinle, gündelik kaygılardan uzak, içgüdüsel biçimde ağını örüp sinek yakalamayı beklerken, beyaz gömlekli bir kaç bilim adamı ellerinde laboratuvar tüpleriyle gelip hayvana türlü psikoaktif maddeler içiriyorlar. Nasıl içirdiler orası meçhul, bu maddeleri nereden temin ettiler, kendileri de kullandılar mı orası da meçhul. Gerçi kendileri bu tip maddeler kullanmasalar böyle bir deney yapmak akıllarına gelir miydi? "Dur ulan örümceğin suratına şu dumanı üfleyeyim bakalım enayinin öreceği ağın modeli ne olacak?" şeklinde mi düşündüler. Kafeini nasıl içirdiler, örümceğe türk kahvesi pişirip köpüğünün üzerinde mi gezdirdiler. Hayvana extasy içirdikten sonra tekno partiye mi götürdüler? Tüm bu işlemler bittikten sonra "sana da ayıp oldu örümcek kardeş" deyip hayvanı amatem'e mi yatırdılar? Sonuçta, veteriner ne yapsın bu hayvana. Deneyin bu kısımları muallak. Bu arada en simetrik ağın LSD kullanan örümceğimiz tarafından örülmesi bana hayli ilginç geldi. Gerçi, Syd Barrett da simetrik müzik yapayım derken aynı dertten öldü. Kader de ağlarını böyle örer işte. Ruhu şad olsun. Syd Barrett'in ve inşaatlarda baret takmadığı için kafasına tuğla düşerek hayatını kaybeden inşaat işçilerinin.

5 Ara 2006

Ferrarisini Sken Bilge


Bostancı’da Hüseyin Arslan adlı sürücü, cumartesi günü saat 21.00 sıralarında Şahin marka otomobiliyle Şemsettin Günaltay Caddesi’nde seyrederken, önünde giden 180 bin YTL’lik Ferrari’yi seyre daldı. Bu sırada kız arkadaşı ile gezmeye çıkan Mirzat Şimşek’in kullandığı 34 KEN 34 plakalı Ferrari 355 Spider aniden fren yaptı. Şahin’in sürücüsü Hüseyin Arslan, frene basmasına rağmen duramayınca Ferrari’ye çarptı. Kazada, Ferrari’nin arka tamponu kırıldı, kaportası ezildi. Şahin’in ise sadece farı kırıldı. Kazanın, sürücüleri şoke eden bir başka yönü ise son model spor otomobilin de, Şahin’in de kaskosunun bulunmaması oldu.
OTO SANAYİYE GÖTÜRELİM
Şahin’in sürücüsü Hüseyin Arslan, hasarı ödemesinin mümkün olmadığını, Ümraniye Oto Sanayi Sitesi’nde tanıdıkları olduğunu, Ferrari’yi tamir ettirebileceğini teklif etti. Mirzat Şimşek ise teklifi kabul etmeyerek rapor tutturdu. Otomobili yeni aldığını söyleyen Mirzat Şimşek, "Kaskoyu yaptırmaya fırsat kalmadan kaza oldu. 45 bin YTL’lik hasar var" dedi. Şahin’in sürücüsü Hüseyin Arslan ise "Önümde giden Ferrari’ye bakarken bir an daldım, frene basmama rağmen duramadım. Hasarı karşılayacak gücüm yok" diye konuştu.
ANAHTARI BIRAK GİT
Kazayı görüp yoldan geçenler Hüseyin Arslan’a "Sen artık anahtarı bırakıp gidersin" diye takıldılar. Kaskosu olmayan otomobillerin kaza yapması durumunda, trafik sigortası 11 bin YTL’ye kadar olan zararı karşılıyor.
Onun arabası var, güzel mi güzel. Şoförü de var, özel mi özel. Kız arkadaşı da var güzel mi güzel. Plakası var, şekil mi şekil. Buraya kadar güzel. Fakat aracın kaskosu yok. Onun için masrafı çok. Şahin'in sahibi Hüseyin Abi de Ümraniye Oto Sanayi sitesinde hangi tanıdığına Ferrari kaportası yaptıracaktı işte onu gerçekten merak ediyorum. Banu sendeyiz.

Instant Coffee

Kahve mevzusuna takmış durumdayım. Nescafe gibi kahveler için "instant coffee" diyorlar. Yani anında kahve. Bugüne dek belki binlerce kez nescafe içtim. Hiçbir nescafe anında gelmedi. Önce zaten "nasıl içersiniz, sütlü mü sade mi?" sorusu geliyor. Ona düşünüp cevap vermek vaktini alıyor insanın. Gidecek mutfağa pişirip getirecek. Ee, hani anındaydı bu mınakoduumun kahvesi. Bekle babam bekle. "Instant coffee" dediğin ben bir yere gittiğimde masamda hazır olacak arkadaş. Ben anlamam ötesini.

Küçük Prens


It is only with the heart that one can see rightly.

What is essential is invisible to the eye.

Antoine de Saint-Exupery
THE LITTLE PRINCE

4 Ara 2006

Kır Kahvesi vs. Starbucks


1- Kır kahvesinde kır pidesi yiyebilirsiniz, starbucks'ta kır pidesinin muadili yoktur.
2- Starbucks'ta hizmeti almadan parayı ödersiniz, kır kahvesinde önce kahve içersiniz ardından hesap gelir.
3- Starbucks'ta kahveyi baristalar hazırlar, pişirir, sunar. Kır kahvesinde çay ocağını işleten kahveyi hazırlar garsonlar servis yapar.
4- Starbucks'ta kahve plastik veya karton kaplarda servis yapılır, kır kahvesinde porselen fincanda.
5- Starbucks'taki "barista"lar size yeni öğrendikleri isminizle hitap ederler, kır kahvesinde "buyur abi" derler.
6- Starbuckstaki denyolar yapay gülümsemeler eşliğinde "yine beklediklerini" söylerler. Kır kahvesinde "afiyet olsun sayın abim" denir. Herhangi bir yavşama olmaz.
7- Kır kahvesinde yaşlılarla, köyün ileri gelenleriyle sohbet edebilirsiniz. Starbucks'ta ise arkadaşlarıyla "kaliteli zaman" geçirmeye çalışan tikkyler vardır.
8- Kır kahvesinde mırra içebilirsiniz, starbucks'ta espresso. Starbucks'ta size espresso sunan barista'yı evlendirmek gibi bir yükümlülüğünüz yoktur.
9- Hiçbir kır kahvesi garsonu "abi kahvenin üzerine frambuaz şurubu ister misin?" diye size sormayacaktır.
10- Hiçbir starbucks baristası "Berke Bey, bozuk yoksa bir dahaki geldiğinizde verebilirsiniz" demeyecektir, diyemeyecektir. Yoksa akşam hesap g.tüne kaçar.
11- Hiçbir kır kahvesinde üniversite mezunu bir yeni yetmenin "ulan bu kır kahvelerini Türkiye'ye ilk ben getirecektim, hatta franchise imkanları için headquarter'la görüştüydüm de bana Türkiye'de şube açmayı düşünmediklerini söylemişlerdi" şeklindeki başarısız girişim denemelerini duyamazsınız.
12- Hiçbir kır kahvesinde ayın müşterisi: Hüsmen ağa, favori içeceği: ince belli bardakta açık çay, "ortamını sevdiği için gelinleriyle birlikte kır kahvesine gelmeyi tercih ediyor." tandanslı, yavşak gülümsemeli polaroid fotoğrafların eşlik ettiği müşteri beyanatlarına rastlamazsınız.
13- Kır kahvesine giden müşteri profili starbucks'taki ota mocha para harcamayacağı gibi, gloria jeans'in de bir kot markası olduğunu düşünmektedir.
14-Seattle'da açık bir tane kır kahvesi bulamazsınız.
15-Nusaybin'de de venti caramel machiato ısmarlayacak bir yer bulacağınızdan şüpheliyim.
16-Kır kahvesinde bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır.
17-Starbucks'ta satılan bir fincan kahvenin üretimi için 40 tane Guatemalalı çiftçinin götünden ter damlamaktadır.
18-Starbucks'ta satın aldığınız kahve üzerinize dökülür ve bir tarafınız yanarsa, dava açıp milyon dolara varan tazminat alabilirsiniz.
19-Kır kahvesinde kahve üzerinize dökülür ve bir tarafınız yanarsa, alacağınız tek şey ıslak bir sabunlu bez olacaktır. Garson muhtemelen onu da sizden geri isteyecektir.
20-Kır kahvesinde smooth jazz dinleyemezsiniz demek istemiyorum. Ama zor.
21- Bir kır kahvesinde hasbelkader "dayı, sütlü neskafe var mı?" sorusuna olumlu yanıt aldığınızda, yağsız süt veya karamel şurubu isteyerek şansınızı zorlamayın, zopayı yersiniz.
22-Starbucks'ta kurum kültürü gereği kimse size afra tafra yapamaz.