31 Ağu 2006
Tdk
done, data : Fransızca done (donnée) ve İngilizce data sözleri için dilimizde güzel bir karşılık bulunmaktadır: veri. Dolayısıyla bu iki yabancı sözün kullanılmasına gerek yoktur.
Veri "done"nin tam karşılığı olabilir, bence datanın tam karşılığı değil. Data datum kelimesinin çoğulu. Neuter past participle of dare, "to give", hence "something given". Geometri, matematik, mühendislik gibi bir takım alanlarda İngilizler "Givens" ile datayı değişmeli olarak kullanıyorlar. Latince'den geçmiş bir kelime. İngilizler "givens" kullanalım diye kasmıyor. Fakat biz kasıyoruz. O da problem değil.
Asıl değinmek istediğim nokta, TDK burada "bu iki yabancı sözün kullanılmasına gerek yoktur." diye net bir şekilde kestirip atmış. Başka bir kelimeye bakalım:
prefabrik : Fransızca prefabrik (préfabriqué) sözü, “Parçaları önceden hazırlanıp, konulacağı yerde bir bütün oluşturan.” anlamına gelmektedir. Dilimizdeki kurma sözü bunun için güzel bir karşılıktır. *prefabrik ev : kurma ev.
Burada TDK kullanmaya gerek yoktur demiyor, kurma sözü güzel bir karşılıktır demekle yetiniyor.
TDK da ne yaptığından fazla emin değil. Kurma evmiş. Euro yerine avro, arbitraj yerine ara kazanç, asist için yardım, avans yerine öndelik, badminton yerine tüylü top, barkod için çizgi im, benchmarking için bilsat, best seller için çoksatar, charter seferi için dolmuş uçak, cheese cake için peynirli kek, crash test için çarpsına, demagog yerine laf ebesi, determinizm yerine gerekircilik, detone yerine perdesizleşme, diaspora için kopuntu, disket yerine tekercik, duayen yerine aksakal, efekt yerine sesleme, faks için belgegeçer, fenomen için görüngü...daha da sayabiliriz.
Bu kelimeleri kim buluyor? Nasıl buluyor? Götünden mi atıyor? Hangi kafayla yazıyor belli değil. Badminton yerine tüylü top kelimesini bulmuşlar. Bence tüylü top kelimesi testis için daha uygun. Duayen yerine aksakal kelimesini bulan da herhalde Hıncal Uluç'u düşünüyordu. Sakalsız duayen olunmaz mı? Crash test için çarpsına kelimesini bulmuşlar aynı mantık pregnancy test için de ben siksına kelimesini icat ettim. Vakit bulursam devam edicem kelime icatlarıma.
30 Ağu 2006
Simply The Best 1 (sourtimes)
Sonra baktım ki bir iki entry giriyorum, olumlu tepkiler geliyor başta. Hemen akabinde "hocam, dikkat edelim götümüze girebilir bu entry." "Peki, sağol hocam düzelteyim." deyip düzeltiyorum. Sosyal sorumluluk ilkesi gereği yapılan bu düzeltmelerden sonra uyarıcı görevini üstlenen arkadaşa dönüp "hocam, uyarı için sağol. bak bakalım nasıl olmuş?" diyorum. O uyarıcı arkadaş (iyi niyetli eşşolueşşek) da "benim üzerime vazife mi?"diye sormuyor. "Tamam, şimdi olmuş, güzel böyle, kalsın problem yok" gibi ibişçe cümleler kuruyor. Ulan diyorum içimden. Beni edebiyat öğretmenim düzeltememiş, sen mi düzelteceksin, kendimi istediğim biçimde ifade ederim sana mı sorucam lavuk? Ama dışımdan, yine efendi gibi "sağolun efendim, sayenizde ben de yavaş yavaş ısınıcam bu sözlüğe inşallah, bi daha olmaz" diyorum. Bi daha olmaz diyorum fakat, bu işlem müteaddit defalar tekrarlanıyor. Nasıl bir daha olmaz? Yazdığım her entry formata mı aykırı, şekle mi aykırı, bir yere mi refere ediyor, götümüze mi girebilir endişesiyle bir süre sonra bir baktım kendime oturmuşum emekli albaylar gibi entry giriyorum.
Anasını skim böyle sözlüğün diyorum ama olmuyor. Düşüncelerimi aktarmam lazım insanlara. Ki onlar da faydalansın, onlar da bu hastalıklı fikirlerle zehirlensin veya ne bok olursa olsun beni ilgilendirmiyor. Karmam bir yandan yükseliyor. Düşmesine çalışıyorumki daha az okunsun, böylece daha az insan beni yargılayabilir. Götü boklu Tümer bile koluna "only god can judge me" dövmesi yaptırıp sahaya çıkıyor. Beni ekşi sözlükte binlerce kişi yargılıyor. Af buyurun o binlerce kişinin götüne koyiim. Burada herkesi kastetmiyorum, kast ettiğim kişiler var onlar kendini biliyor demek istiyorum. Fakat sorun da burada, asıl kast ettiğim kişiler bu söylediklerimden zerre kadar alınmayacaklar.
Neyse tavşan dağa küsmüş, dağın da çok skindeydi. Kendi kendime gelin güve oluyorum burada. Gönül isterdi ki "beni siz atmıyorsunuz, ben istifa ediyorum." diyebileyim. Ona da fırsatım olmadı. Ekşisözlük defteri böylece kapanmış oldu. Artık arkasından rahatça atıp tutabileceğim bir kurum daha var. Çocuksu bir mutluluk sardı içimi birden. Hani polyanna'ya tecavüz etmişler de, şansımız varmış g.tü de kaybedebilirdik demiş ya, benimkisi de o misal.
25 Ağu 2006
Love and Hate what a beautiful combination...

Neil Gaiman
24 Ağu 2006
Fenerbahçe Dynamo Kyev
Stadyumdayım. Yer sarı gök lacivert. Aslında saha yeşil, gök açık mavi desek daha doğru olur. Hava ve zemin futbol oynamaya müsait. Hava aslında başka bir çok şey yapmak için müsait. Boğaza gidip çay içmek, tophaneye gidip nargile tüttürmek, evde oturup kitap okumak, kız arkadaşınla sahilde dolaşmak, salak salak vitrinlere bakmak...aklına ne geliyorsa. Fakat ben bu güzel Ağustos akşamında maça gitmeyi tercih ettim. Her seçiş bir vazgeçiş olduğundan mütevellit, Ümit Özat'ı seyretmeyi seçtiğinizde sahildeki martılardan vazgeçiyorsunuz. Kafasında Flashdance'deki Jennifer Beals'i anımsatan saç bandıyla sahadaki futbolculara bağıran Rüştü Reçber'i izlemeye gittiğinizde sinemadan, can-ümit ikilisini seçtiğinizde boğaz'da balık-rakı ikilisinden vazgeçmeniz gibi. "Okulda defteri, evde anneyi, terk edip geldik sevgilimizi" tarzındaki pankartlar da bu olguyu anlatmıyor mu? (Ne olgusu lan zıpa?)
Anlatıyor. Sen derslerine çalışma, gel stadyuma dedemin tabiriyle aynı topun (team geist by adidas) peşinde koşan 22 tane zibidiyi izle. Öyle de yapıyoruz. Uzun zamandır canımızdan çok sevdiğimiz Fenerbahçemiz uğruna (yalan) bir takım trade-off'larda bulunuyoruz. Fakat neyi neyle trade ediyoruz?
Maç başlamadan önce uçak kazasında hayatını kaybeden Ukraynalılar için saygı duruşunda bulunulacak. Adı üstünde, "saygı duruşu". Saygı duruşu kelimesi saygı ve duruş kelimelerini içeriyor. Basit aslında. Saygılı bir şekilde olduğun yerde duracaksın. Tezahürat edilmesi gerekseydi tezahürat duruşu olurdu adı. Veya saygı duruşu, rakip takıma küfredilmesini içerseydi anlam olarak, o zaman küfür duruşu yaparlardı adını. Bir dakika sessiz durup rakip takım taraftarının acısını paylaşamaz mısın? Takımın gol yiyince, 90 dakika sus pus oturup tezahürat yapmamak yerine 1 dakika saygılı bir şekilde duramaz mısın? Yok. Bir kaç kendini bilmez, ıslık çalıyor, yuhluyor, küfrediyor, Kahrolsun İsrail diye bağırıyor. Ukrayna uçağını İsrail mi düşürttü? Bu nasıl bir terbiyesizlik, anlamak mümkün değil. Bu bir kaç kendini bilmezle aynı takımı tutmaktan ve aynı gezegende olmaktan utanç duyuyorum. Fakat sayıca fazlalar sesimizi çıkaramıyoruz.
Maç başlıyor: Shatskikh daha 5. dakikada çakıyor bir tane. Demekki takımımızda bir gelişme var. Zira 9 Ağustos'taki ilk maçta Rincon 25. saniyede gol atmıştı. Elveda Şampiyonlar Ligi. Zico'nun hücum futbolu oynatacağım parolasıyla sahaya çıkardığı Fenerbahçe ilk gol pozisyonunu 30. dakikada buluyor. Zico, bravo. Hücum futbolunu bir tek sen biliyorsun, biz hiç izlemedik çünkü hücum futbolunu. 35. dakikada Appiah güzel bir gol atıyor. Sahada adı sayılabilecek tek oyuncu. Shatskikh 42. dakikada cevap veriyor. 57. dakikada Kerim de güzel bir gol atıyor. Skor: 2-2.
Bu 5. dakikada yediğimiz gol öncesinde Tuncay Şanlı isimli arkadaşımızın Alex'in tüm estetik hareketleri ve çabası sonucunda kendisine gelen topu salak saçma hareketlerle kaptırması var. Fakat spor programlarında bu konuya hiç değinilmiyor. Tuncay'ın atağa kalkarken kaptırdığı toplar kalemizde büyük tehlike oluşturuyor. Benden söylemesi. Ben teknik direktör olsam Tuncay atağa kalkarken arkasından da bir tane stoper koştururum, çünkü belli ki topu kaptıracak ve biz gol yiyeceğiz. Bunu Zico'nun görmemesi mümkün mü? Hatta Lugano ile Tuncay'a adam markajı yaptırırım. Bunu düşün derim hoca.
Teknik Direktör Zico, çok ufak hatalar nedeniyle Şampiyonlar Ligi'nin dışında kaldıklarını belirtirken Anelka'nın kendi isteğiyle takımda olmamayı seçtiğini ve Fransız oyuncunun bu kararına saygı duyduğunu söylüyor. Ben de bu geyiği hiç anlamıyorum, küçük hatalarla kupanın dışında kaldık. E bilader, küçük hata yapmak yakışıyor mu senin gibi büyük takıma, özürün kabahatinden beter. Büyük hatalar olsa anlarım, mesela hakem haksız yere defanstan 3 tane oyuncuyu kırmızı kartla oyun dışı bırakır onu anlarım veya kendi kalene 4 tane gol atarsın. Fakat çok ufak hatalarla Şampiyonlar Ligi dışında kalan bir takım kurmak meziyet işi değil mi?
Zico devam ediyor: "Kiev'deki maçta serkan'ın haksız yere kırmızı kart görmesinden ve Semih'in nizami bir golünün sayılmamasından sonra dün akşam da hakem hatalarına maruz kaldık, Tuncay'ı düşüren Sabliç son adamdı ve oyundan atılmalıydı. En azından Fifa kuralları böyle yazıyor. Ama hakem, sarı kart göstermekle yetindi". Sen biten bir maçın ardından hala bir önceki maçı konuşuyorsan demek ki kafayı henüz toparlayamamışsın. Kiev'deki maç bitti hoca, geride kaldı. Serkan Kiev'deki maçta kırmızı kartla oyun dışı kaldı diye ikinci maçta 10 kişi mi oynuyoruz? Tuncay'ı düşüren Sabliç'in de bence oyunda kalması ve Tuncay'ı bir şekilde sakatlaması gerekirdi. Zira senin onu hiçbir şekilde oyundan alacağın filan yoktu.
Maçın sonlarına doğru bir grup taraftar kaptan Ümit Özat'ı ıslıklarken bir grup da büyük kaptan diye tezahürat yapıyor. Daha sonra iki grup arasında kavga çıkıyor. Sen hangi taraftasın diye soracak olursan, ben maçın bitimini beklemeden trafiğe girmemek için stadı terk eden taraftayım. Ama kalsaydım Ümit Özat'ı ıslıklamak isterdim. İşin kötüsü ıslık çalmayı da bilmiyorum. Fakat sırf Ümit Özat için onu da öğreneceğim, öyle gözüküyor. Ben bu kadar gereksiz bir futbolcu daha görmedim.
Diğer anlayamadığım bir konu da, "hep destek tam destek". Niye? Hep desteğin süresi sonsuz mudur? Tam desteğin kapsamı nedir? Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu parolasıyla her sene Türkiye ligine geri dönen bir takıma beş para etmez futbolcuları doldurunca bu futbolcuları takıma dolduran kulüp yönetimine tam destek vermek demek ibişleri kutlamak, orta yapmasını bilmeyen futbolcuyu maç bitiminde iyi bok yedin bravo diye tribüne çağırıp alkışlamak mıdır tam destek? 4 senedir kombine bilet, forma, piyango, anahtarlık, kravat bok püsür satın alıp maaşını Fenerium gelirlerini arttırmak için kullanmak yetmediği gibi manevi herhangi bir tatmin yaşamaksızın spastik gibi desteklemek midir tam destek? Madem hep destek tam destek var, o zaman bizler inandık siz de inanın bizim için bu maçı alın demek ne bok yemek oluyor? Topa vurulduğunda tek bildiği ellerini ofsayt diye kaldırmak olan direklerin koruduğu, her sıçtığı pozisyonun ardından defansa bağıran Rüştü'ye mi tam destek? Sol ayağını bırakın iki ayağı ile birlikte orta yapmayı bilmeyen kaptan Ümit'e mi hep destek? Pozisyon hatası yapıp atağa kalkarken top kaptırıp gol yememize sebep olan kapuska saçlarından ve götüne neft yağı sürülmüş deli danalar gibi bir oraya bir buraya koşturmasından başka hiçbir özelliği olmayan top indirmesini bilmeyen, topsuz oyunu bilmeyen, kaleye sırtı dönük oynamayı bilmeyen, vuruş tekniği olmayan, orta yapamayan, kafa vuramayan Tuncay Şanlı projesine mi tam destek? Forvetsiz takım kurup başarısızlığın faturasını daha ilk günden hakemlere kesme kolaycılığına kaçan Zico'ya mı tam destek. 100. yılında binbir türlü kapris ve nazla kulüp başkanlığına oturup Anelka gibi hiçbir zike faydası olmayacak Fenerbahçe ruhunu taşımayı asla başaramamış bir zibidiyi takımdan kovma iradesini gösteremeyen başkana mı tam destek? Bu takım geçen sene şampiyonluğu neden kaybettiğinin muhasebesini doğru mu yaptı? Sorun Daum muydu? Tek sorumlu Daum muydu? Nobre miydi? Çocuklar tüm iyi niyetleriyle oynuyorlar. Doğru ben de iyi niyetliyim. Beni de oynat hoca o zaman Fenerbahçe'de.
23 Ağu 2006
Rus Matematikçi

Milyon dolarlık dâhi yalnız gerçeğin peşinde
40 yaşındaki Rus matematikçi meslektaşlarını kızdırıyor.
Yüzlerce matematikçinin çözemediği asırlık problemi sonuca kavuşturan Perelman, kendisine ödül olarak verilecek 1 milyon doları reddetmeye hazırlanıyor
17/08/2006 (140 kişi okudu)
Guardian - LONDRA - Grigory Perelman muhtemelen dünyanın en akıllı insanı. Akademik çevreleri şoke ederek, dünyanın çözülmesi en zor matematik problemlerinden birini sonuca ulaştıran bir deha.
Ancak 40 yaşındaki Perelman, geleneksel kalıplara sığmayan biri olarak tanımlanıyor. Sebebiyse savı doğru çıkarsa kendisine verilmesi planlanan ödüle hayır demeye hazırlanması. Arkadaşlarına göre onun tek derdi, iddiasını doğrulamak.
Perelman, yüzlerce dâhi matematikçinin ne kadar çabalasa da çözemediği asırlık matematik problemini 2002'de çözmüştü. Dünyanın en ünlü matematik akademisyenleri o zamandan bu yana, Perelman'ın çözümünün doğru olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. En sonunda Perelman'ın evrenin olası şekilleri üzerine çalışmasında hiçbir hata bulunamadı ve matematik Nobel'i olarak adlandırılan Fields Madalyası'na aday gösterildi.
Ancak madalyayı alırsa kendisine verilecek 1 milyon dolarlık ödülü reddedeceğini açıklayan Grigory Perelman, John Nash'ten bile daha egzantrik bir matematikçi olarak görülüyor.
Çözümü postaladı
Medyaya konuşmayı reddeden Perelman, 1966, Rusya doğumlu. 1982'de yetenekli ilkokul çocukları arasında düzenlenen Uluslararası Matematik Olimpiyatı'nda altın madalya kazandı. 1980'lerin sonunda matematik doktoru olan Perelman, 10 yıl boyunca kendisine yapılan bütün teklifleri geri çevirerek üzerinde çalıştığı problemin çözümünü, genelde yapıldığı gibi basın açıklamasıyla değil, birkaç bilim kurumuna posta yoluyla göndererek açıkladı. Perelman'ın bu tavrı bazı matematikçileri kızdırıyor. "Kendisini matematik dünyasından soyutluyor, matematik dünyasının en önemli problemlerinden birinin çözümünü önümüze atıp, hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gidiyor" diyor Oxford Üniversitesi'nden matematik profesörü Du Sautoy. Kızgın profesör ekliyor: "Onun için para ödüllerinin ünün vs. hiçbir önemi yok, o sadece problemi çözmekle ilgileniyor."
Catwalk
Herneyse, konu bu değil. Demek istediğim köpekle ben çok farklıyız. DNA yapımız farklı, fiziksel özelliklerimiz farklı, ben dört ayak üzerinde yürümüyorum, iki ayağım var. Köpeklerin dört ayağı var veya patileri var. Benim patim yok. Köpeğin de patiği yok. Benim köpeklere karşı sem-patim var. Kedilere karşı em-patim var. Fakat demek istediğim, farklıyız. En itlik peşinde koştuğum zamanlarda dahi köpeğe yaklaşabilmem mümkün değil. Kimseyi ısırmadım. Sadece iki tane köpek dişim var. Köpeğin ise tanım gereği bütün dişleri köpek dişi olmalı. (İki köpek dişim var mı denir iki dişi köpeğim var mı? Konudan gitgide uzaklaşıyorum.)
Farklıyız...Kedi, köpek ve ben. Ayrı dünyaların insanıyız, onlar ayrı dünyaların hayvanı. Köpekler etobur, ben semizotu salatasını severim. Köpeğe karnıyarık pişirsen sadece kıymasını yer, ben diş döşerim total karnıyarığa. Fakat konu şu ki, bu kadar farklılık arz ettiğimiz hayvanla dahi yeri geliyor, kısa bir süre de olsa aynı ortamı paylaşabiliyoruz. Aynı havayı soluyoruz. Aynı yastığa baş koymuyoruz belki ama aynı yolda yürüyoruz. Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda.
Şimdi sıra geldi yazının ana fikrine: Farklıyız sonuçta. Hayatta bazen bazı insanlarla da bu şekilde rast geliyoruz. Diye düşündüm bunun üzerine. Aslında tabiatımız doğamız (aynı şey), ruhsal, fiziksel altyapımız, duygularımız belki de o an yanımızda olan insanlardan, kişilerden tamamen farklı. İşyerindeki amiriniz, okul arkadaşınız, mahalle arkadaşınız, belki kız arkadaşınız, eşiniz, sevgiliniz, amiriniz vs.. ama aynı ortamda bulunmak aynı şeyleri paylaşmak durumunda kalabiliyorsunuz. Kimiyle çok kısa süre kimiyle çok uzun süreler boyunca. Sürenin uzunluğu veya kısalığı ilişkinin niteliğini değiştirmiyor. İki yabancı. Birlikte ama yalnız. İlişki bitince herkes kendi yoluna gidiyor. Sen yoluna ben yoluma. Çok mutluyum artık sen tak kimi istersen koluna hesabı. Demek istediğim bir ara arkadaşım sevgilim dostum dediğim fakat beni terk eden herkes köpektir. (Bağlayamadım konuyu napiim)
22 Ağu 2006
My Spirit Animal

Spirit Animal (ruhani hayvan veya ruh hayvanı) ile ilgili bir test yaptım. Sonuçlar:
The Jaguar Spirit
You scored 62% Creativity, 33% Compassion, 71% Strength, and 58% Intelligence!
You are a Jaguar Spirit. (Jaguar spirit, yeah!) You move like a predator, and enjoy the night. You are agile and graceful, and have amazing night vision. You tend to be solitary, but sometimes get along with one or two others. (Only when I threesome baby) Jaguars are very wild spirits with strong wills.
Testimi yapmadan önce kendimi resimdeki süper sincap gibi hissediyordum oysaki...Yaratıcı, tutkulu, güçlü ve zeki bir sincap gibi. Şu testi yapmak için zaman harcayan bir insanda ne kadar zeka varsa o kadar tabii ki...O sincap da teşhirci midir, süpermen midir çözemedim eşşolueşşeğin derdini.
21 Ağu 2006
Çare Sizseniz Çaresizsiniz
"7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya başladı.8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla geçirdi. 10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı. Sinirden ve korkudan üç gün evden çıkmadı.17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.25 yaşında sürgüne gönderildi.27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinde rakibi törenlerle karşılanırken, o kalabalık arasında yalnız başına onları izliyordu. 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı. 37 yaşında böbreğindeki rahatsızlık nedeniyle Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı. 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı. 38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden alındı. 38 yaşında bir toplantıda giyebileceği tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama emri çıkartıldı.38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun Kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı. 39 yaşında idam cezasına çarptırıldı!Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!Okuduğunuz öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.
Şimdi düşünün, sizin başarılı olmanızı engelleyen, ama Atatürk'ün karşısına çıkmamış bir engel var mı?
Üstelik sizden bu kadarı başarmanız istenmezken...
Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu!
Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu!
Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı!
Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'e de vurdular!
Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi!
Amiriniz hakkınızı mı yiyiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi!
Sizden daha beceriksiz ama hırslı insanlar, sizden daha hızlı yükselip size amirlik mi yapıyor? Atatürk'ün de başına gelmişti...
Geçmişte bazı denemelerde başarısız mı oldunuz? Atatürk de olmuştu!
Hala her şeye verecek bir yanıtımız, peşi sıra gelecek bahanelerimiz varsa, bizler için artık çok geç!
Çaresiz mi hissediyorsunuz?
Sizden çok daha zor şartlarda başarılı olmuş bir liderin yaşam öyküsünde kısacık bir alıntı ile hatırlatmak istedik: çarenin kendiniz olduğunu! Kaynak: Her Şey Seninle BaşlarYazar: Mümin Sekman/Alfa Yayıncılık
Bahanelerimi Hemen Sıralıyorum:
Atatürk bir dahiydi. Ben dahi filan değilim. Atatürk başarılı bir askerdi ve üstün niteliklere sahip bir komutandı. Ben askerliğimi kısa dönem yapmaya çalışan hatta mümkünse hiç askerlik yapmamayı tercih edecek kadar adi şerefsiz bir insanım. Atatürk yüce bir devlet adamıydı. Ben özel sektörde çalışıyorum. Bırakın padişahın emri hilafına Samsun'a çıkartma yapmayı haftasonu Polatlı'ya gitmek için amirimden izin almam gerekiyor. Atatürk'ün zamanında internet, televizyon, playstation, sinema, Laila, Reina, bowling yoktu. Atatürk'ün silah arkadaşları vardı. Benim silah arkadaşım yok. Silahım da yok laf aramızda.
Dünya çok değişti. Şimdi geçerli olan "global ekonomi" . Atatürk "ya istiklal, ya ölüm" mertebesinde bağımsızlığın savunmasına inanmıştı. Şu an içinde yaşadığım Türkiye Cumhuriyeti Atatürk dönemindeki bağımsızlık seviyesinin maalesef fersah fersah gerisinde. Ne ekonomik bağımsızlık var, ne siyasi bağımsızlık, ne kültürel bağımsızlık. Dışa açık ekonomik modele geçişle bağımsızlığımızın yitirilmesi eş zamanlıdır. Zaten milli ekonomi modelinin terk edilmesiyle birlikte bir ülkenin dışa bağımlı hale gelmesi veya başka ülkelerin sizin ülkenize bağımlı hale gelmesi kaçınılmaz bir süreç. Daha doğrusu birbirine bağımlı bir sürü ulus var artık. Enerji, hammadde, petrol, tarım ürünleri vs...bunları tükettiğiniz müddetçe dışa bağımlı olmaya mecbursunuz. IMF ve Dünya Bankası ile ilgili konulara hiç girmek istemiyorum.
İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk savaş, bilinen tüm denklemleri alt üst etti. Her dönemin kendine has şartları var. Hasan Tahsin İzmir'de Efsun Alayının sancaktarına ateş edince kahraman ilan edilmişti. Bugün Kordon'da yürüyüş yaparken yanlışlıkla bir Yunanlıya omuz atsan kendini karakolda bulursun. Hatta Yunan Bankaları Türk Bankalarını satın alıyor, İbrahim Kutluay Yunanistan'da oynuyor. Tuğçe Kazaz evlenip Yunan vatandaşı oluyor. Yunanlılarla ortak Türk dizisi çeviriyoruz.
Atatürk büyük bir liderdi. İdealleri vardı. Şimdi liderler yok. Ben lider değilim. Ben değilim belki ama bu toplum da içinden bir lider, bir önder çıkaramadı. Siyaset babadan oğula, dayıdan yeğene geçen bir meslek oldu. Devlet adamlığı kavramı erozyona uğradı. Kabadayı ağzıyla konuşan insanlar, iki lafı bir araya getiremeyen ilkokuldan terk cahiller, magandalar meclise girdi, bakanlık yaptı, başbakanlık yaptı, meclisin tavanlarına çiğ köfte yapıştırdı, dokunulmazlık zırhına bürünüp adam dövdü, şehir eşkiyalığı yaptı. Değişen yeni ekonomi bu. Sistem bu.
Halk iyiyle kötüyü ayırma meziyetini yitirdi. Popülizm, ucuz vatan-millet-ümmet-sakarya söylemleri, gençliğin sistemli depolitizasyonu, üniversitelerin özerkliğini yitirmesi, eğitime aktarılan devlet kaynaklarının azlığı, milli eğitimde dini kadrolaşmalar vs...Tüm bunların etkisiyle sağduyusuz, kafasız, bilinçsiz, eğitimsiz ve cahil bir kitle oluştu Türkiye'de. Ve bu kitle, kendisine tanınan seçme hakkını sadece kendi çıkarı doğrultusunda, sürekli olarak kalitesizliği, pespayeliği, adam kayırmacılığı, torpilciliği, nepotizmi, kişisel menfaatleri ön planda tutan siyasetçileri seçmekte kullandı. Ahmak bir çoğunluğun yanlış seçim ve tercihlerinin sonuçlarına katlanmak durumundayız. Asker olsaydım ihtilal yapardım. Asker de değilim. Başka yapabileceğimiz bir şey yok. Böyle bir kısır döngü var. Bu kısır döngüyü kırabilecek herhangi bir güç de göremiyorum.
Kendimi, Komiser Şekspir filminde Kadir İnanır'ın meşhur repliğini tekrar ederken buluyorum: "Çok yalnızım be ATAM."
Çökertme, Ahlak, Donald Fuck ve Erotil Tokatlama Üzerine

Görüntüler hakkında bu yeryüzü altında söylenebilecek ne varsa söylenmiş olmalı.
Ördekleme, Çökertme, Halil'in zeybeği, Emmi duruşu ile tüneme kombinasyonu şeklinde pozisyon tanımlarından tutun... Ali K., Ali Kırca ile Ana(l) Haber Bülteni, Amchorman, bizimsiki'de bugün neler oldu, Ali Kırcanmı belimi, ali baba ve 40 pozisyon, şeklindeki esprili çağrışımlara kadar... (ekşi sözlük sağolsun)
Tartışmalar genellikle birkaç eksende devam ediyor:
1) Kadına el kalkar mı? Aman dileyene el kalkar mı? Ya da başka bir şey?
2) Bu tip tavır ve davranışlar Ali Kırca'ya yakışıyor mu? (yakışıyor diyorsan YAKIŞIYOR yaz 3169'a yolla, Ali Kırca evine gelsin.)
3) Fantezilerimiz sadece bizi mi ilgilendirir? Özel hayatın gizliliği ilkesi gereği bu tip neşriyattan uzak mı durmalıyız yoksa Ali dayının solaryum görmemiş o lanet olası beyaz kıçını hep birlikte izlemeli miyiz, dostum?
4) Buna benzer bir pozisyon Kama Sutra terminolojisinde var mı? Yoksa "Şu Çılgın Türkler" yeni bir pozisyon mu keşfetti?
5) Seks tuzağının, porno tuzağının asıl kurbanı Ali Kırca mı? Yoksa çalışanı zkerler prensibi gereği hem zikilip hem dayak yiyen bayan mı asıl mağdur? (Ben gerçekten anlamadım bu işi. Ali Kırca nasıl bi mağdur?)
6) Ali Kırca'nın her programının sonunda söylediği "Hayatı Paylaşmak"tan kast ettiği bu mudur? Bu nası bi paylaşımdır? Bu da mı sanat hakim bey soruyorum size bu da mı sanat?
7) Ali Kırca götün götün sevişmeyi nerede öğrendi? (bu sonuncusu benim kişisel merakım)
sahne 1:otel odası, loş ışıksız, gece Televizyon sesi. Arka plan Gece Yolcuları. Nerdesin?şarkısı çalmaktadır. Flu iki insan silüeti. Kadın tabiri caizse malak gibi yatmaktadır. Erkek adam ayaktadır ve elinde bir şey vardır. olaylar gelişir...
haaakk tuuu......ahhh ohh...gittiğinden beri.. aaah...ağlıyorum...bittim her taraf... ohhh...sessiz...sana her gün mektuplar...bafi bafi...yazıyorum mektuplar sessiz...cevaplar sessiz...uuuhh...nasıl yalnız bıraktın beni...söyle nerdesin...aehhh....koşarak geleceğim, geleceğim yanına...söyle nerdesin....gümp-gümp-gümp!...canım nerdesin?...duy beni ne olur al yanına bafi-bafi! bafi-bafi! sensiz ne yaparım şu garip dünya....çat çat çat çatada çat...da yak beni...çatada çat çat... küllerimi savur toprağa...söyle ne yaparım şu garip dünyada...gümp-gümp-gümp...gümp-gümp...çat çat çatada tokat...niye vuruyosun? çaaat!
Böyle bir pozisyon var mı sorusunun cevabı, evet var . Adı da Crouching Maymun Hidden Malak pozisyonu.
This is a type of position where male takes all the pleasure and the female gets no respect at all. It is based on male orgasm, where female shouldn't even try to get one. She may feel little tickles though. In this position, the woman should lie down passively like a "malak" on the bed (hence the name hidden malak) and should tease the man with funny comments about the size of man's penis.
To facilitate penetration man should spit on his hand, and start rubbing his cock with his moisturized hand before entering into woman's yoni. The yoni and the koni should dance together like butterflies dancing in the rain.
Next, the man should sit down on his ass preferably on the woman's pubic hair and shakes his ass spider monkey style at various speed like a crazy motherfucker. At that moment, both partners will quickly realize why the Crouching Maymun Hidden Malak position has great pleasure for man and why it hasn't got any orgasm potential for women. The best thing about this position is that; during the intercourse the man doesn't have to show any sign of affection, neither does the woman. Therefore, you can easily apply this position to people you hate as well. In fact, this will work better on those kind o' people.
The position is quite similar to "Rossignol Signs To That Bottom" position but it is somehow different. In this position, the woman does'nt have any control of the depth and pace of the penetration. She doesn't even have any control on the music playing in the background. The man during the up and down motion should beat the shit out of her. And during the beating process, she can tease her partner a little by asking questions like "what did I do to you, dumbass?" or "what is your fucking problem, asshole?"and make sex more interesting. Crouching maymun hidden malak position may create different sensations than the regular woman-on-top position, especially on the cheeks of the woman. After the intercourse, the woman can stimulate her G-spot or any place she wants in her body, since she won't have any kind of stimulation at all during the foreplay. By the way, she can videotape the whole process and forward this home made movie via internet to everyone's pleasure.
Sex vs Love

Google trends'de yapılan ufak çaplı bir araştırmanın sonuçları
Mavi renk : sex, kırmızı renk ise love' ı simgeliyor.
http://www.google.com/trends?q=sex%2C+love&ctab=1&geo=all&date=all adresinden konuyla ilgili daha detay bilgilere ulaşabilirsiniz.
Araştırma sıralamasına göre ülkeler: pakistan, mısır, viet nam, iran, fas, hindistan, endonezya, suudi arabistan, türkiye, filipinler. Bu sonuçlara göre seks arayan ülkeler arasında (üstelik ingilizce arama yapılmış olmasına rağmen) ilk on'a girmiş durumdayız.
Sadece "love" kelimesinin aranma istatistiklerine göre ise; filipinler 1. sırada, onu sırasıyla singapur, amerika birleşik devletleri, avustralya, kanada, hindistan, ingiltere, tayland, belçika ve isveç izliyor.
filipinlilerin aşktan yana şanssız olduklarını söyleyebiliriz. isveçliler ile ingilizlerin ise görüldüğü kadarıyla seksle ilgili bir sorunları yok, aşk arayışı içindeler. (tatil planları yapılırken dikkate alınacak). Fransa'nın listede yer almaması konusunda yorumu size bırakıyorum. Brezilya ve Ukrayna'nın da listede yer almadığı gözümden kaçmadı. Diyeceksiniz ki Afganistan da yok listede oraya tatile gitsene. Ben de size "haaassskkktr" diyeceğim. Zira Afganistan'da internet mi var ?
Türkçe karşılıklarına göre bir arama yaptığımızda ise; aşk arayışı içinde olan illerimiz sırasıyla; diyarbakır, adana, trabzon, erzurum, kayseri, bursa, antalya, samsun, izmit, izmir.
seks arayışı içinde olan iller; erzurum, diyarbakır, adana, samsun, kayseri, antalya, izmir, ankara, izmit, bursa.
ankara aşkla ilgili arayışlarını azaltmış, fakat seks problemi mevcut. trabzon ise seks problemlerini çözmüş (natasha effect) aşk arayışı içine girmiş durumda. Ankara ve Trabzon illerinde bulunan birisi olarak ampirical data'nın bu teoriyi desteklediğini ifade etmek durumundayım. Bir memur, bürokrat ve aşk şehri olan Ankara'da uzun yıllar yaşamış birisi olarak seksten ne kadar uzak olduğunu gayet iyi biliyorum. Trabzon'da pastanelerde cinsel içerikli pazarlıklaşmalar söz konusu iken Ankara'da insanlar elele tutuşur, Tunalı'da yürürler, Vakko'nun önünde buluşup profiterol yerler, Arjantin caddesine gidip tiramisu yerler, yedinci caddeye gidip dondurma yerler, sakarya'ya gidip döner yerler. Buluşurlar kahve içerler, buluşurlar çay içerler. Buluşurlar çekirdek çıtlarlar. Fakat no sex. Odtü'nün girişinde Şap Enstitüsü vardır. İnsanların cinsel güdülerini bastırmak için tasarlanmış bu sofistikasyonda bir kurumu başka hiçbir ilde bulamazsınız. Bir aralar araştırmıştım acaba benim bilmediğim "Ankara ili ve nahiyesinde sevişmek yasaktır" hükmünü içeren bir İstiklal Mahkemesi Kararı, efendime söyleyeyim bir Kanun Hükmünde Kararname veya bir genelge bulabilir miyim diye? Bulamamıştım ama bu olmadığı anlamına gelmez. Ricardo'nun ruhu şad olsun, karşılaştırmalı üstünlük teorisi gereğince burada trabzon-ankara vilayetleri arasında gelişecek bir ticaret ekonomisi rasyonel gözüküyor. (Beyaz kadın ticareti ne ticareti olacak?)
istanbul'un iki listede birden yer almaması ise dikkatimi çekti. bu durumu istanbullu'nun aşkı kadehlerdeki dudak izlerinde, seks olayını ise tarlabaşındaki travestiler ile aksaray'daki doğu bloku güzellerinde buluyor olması şeklinde yorumluyorum.
18 Ağu 2006
Karma Chamaleon

NEW YORK —
Boy George, the androgynous 1980’s icon, suffered public humiliation today when he was forced to sweep the streets of New York in front of a throng of photographers and television cameras.
The once-glamorous popstar became almost unrecognisable as he donned an orange “New York City Department of Sanitation” vest over his black sweatshirt and three-quarter-length jeans to clean a road by the Brooklyn Bridge to satisfy a community service order.
But the former Culture Club frontman remained defiant, declaring: “Nothing is going to rehabilitate me."
"My mum was a cleaner. My dad was a builder. I do not give a f***, you know. All I am doing is my community service. Let me do it,” he screamed as he flicked dust and cigarette ends at reporters with his government-issued brush.
“It’s supposed to be making me humble. Why don’t you let me do it?” he said.
The 45-year-old singer, born George O’Dowd, fell foul of the law in a bizarre incident in October when he called police with a bogus report of a burglary at his Little Italy apartment and ended up getting arrested for possession of a small amount of cocaine.
The drugs charge was dropped in March when he pleaded guilty to a lesser charge of filing a false police report.
The judge reacted angrily, however, when O'Dowd failed to turn up in court in June and threatened him with jail if he did not pay his $1,000 fine and complete his community service by the end of this month.
The singer argued that he could be “more useful” staging a charity concert than spending his time “prancing around in a park”.
But Judge Antony Ferrara ridiculed his suggestion that he could satisfy the requirement by making a public service announcement, holding a fashion workshop, or putting on a DJ show to raise money for Aids.
O’Dowd turned up for duty at a Sanitation Department garage on the Lower East Side two minutes before the 7am deadline with a Channel 4 documentary film crew in his car.
Met by dozens of photographers and cameramen, he waved and shouted: “Impressive turn-out.”
After receiving his marching orders, he was issued with his orange vest, a brush, a shovel and a rolling bucket with green plastic bags, which he loaded into a van.
A convoy of TV crews gave chase as he was driven through Chinatown before being dumped on the filthy street by the Brooklyn Bridge.
The scene quickly became a scrum, with O’Dowd rounding on a reporter for an American TV show: “You’re really pathetic. You’re the one following me sweeping the streets. Who needs to get a life better than you?”
Sanitation workers ordered the singer back into the van and took him back to the garage.
“Things outside in the street were a little chaotic,” Keith Mellis, a Sanitation spokesman, said. “We’ll see if there’s some cleaning that can be done inside.”
Jeremy Pearce, O’Dowd’s co-manager, complained that the street-sweeping seemed to have been staged for the media. “He does not need to by humiliated. He is a humble person,” he said. “He sweeps his apartment, but he has not swept the streets before.”
White Russian
Ayrılmayın Psikopata Bağlıyorum...
Grandiose sense of self-worth.
Need for stimulation/proneness to boredom
Pathological lying
Conning/manipulative
Lack of remorse or guilt
Shallow affect
Callous/lack of empathy
Parasitic lifestyle
Poor behavioral controls
Promiscuous sexual behavior
Early behavior problems
Lack of realistic, long-term plans
Impulsivity
Irresponsibility
Failure to accept responsibility for own actions
Many short-term marital relationships
Juvenile delinquency
Revocation of conditional release
Criminal versatility
Deep Impact (Derin Darbe)
1-Darbe ani olmalıdır, hükümete yönelik olmalıdır.
2-Darbe duruma göre şiddet içerebilir veya içermeyedebilir. (Büyük olasılıkla içerir.)
3-İlk olarak askeri gücün aktif kısmının ele geçirilmesi ve ülkenin silahlı kuvvetlerinin kalan kısmının nötralize edilmesi gerekir.
4-Aktif grup, siyasi liderleri yakalar, hapse tıkar veya sürgüne gönderir.
5- Önemli hükümet binalarının, iletişim araçlarının (radyo, televizyon, internet) ve fiziksel altyapının (caddeler, elektrik santralleri vs.) kontrolü ele geçirilir.
6- Darbe karşıtları susturulur veya sindirilir.
7-Halkın ve karşıt (eğer varsa) silahlı kuvvetlerin sempatisi veya teslimiyeti sağlanır. Askeri darbe yanlısı siviller yetiştirilir.
8- Meşruiyet sağlamaya çalışılır. İlk fırsatta genel seçim yapılır. Veya referanduma gidilir.
9- Yeni bir anayasa yapılırsa şık olur.
10- Radyo, televizyon vs. den devrim karşıtı olanları tırsıtmak için yayın yapılır.
17 Ağu 2006
Gauss Metodu
Ama onu tüm yaşamı boyunca asıl heyecanlandıran gezegenlerden ziyade asal sayıların (prime numbers veya primes) güzergahını öngörmekti. Daha genç yaştayken kendisine matematik tabloları içeren bir kitap hediye etmişlerdi ve kitabın arkasında ilk bin adet asal sayının listesi vardı.
Doktorculuk oynayacak bir komşu kızının çevrede olmaması, bisiklet ve playstationun ise henüz icat edilmemesi nedeniyle sıkıntıdan patlayan genç Gauss, asal sayı listesi ile oynamaya başladı. İlk olarak annesinin adını asal sayılarla yazan Gauss annesini "kırkbir onyedi otuzbir hanım" olarak çağırmaya başlayınca annesi "sen böyle konuşmaya devam et, akşam hesabını babana verirsin" şeklinde tehditkar konuştu.
Fakat Gauss uslanmadı. Asal sayıları kullanarak resimler yaptı, şiir yazdı ve şarkılar besteledi. Carolinum Kolejinde hazırlık sınıfında okuyan kendisinden dört yaş küçük Heinrich'lerin küçük kızı Gertrud için bestelediği "Daha 17, 17, 17 onyediymiş" şarkısı hakkındaki annesinin düşüncelerini merak eden Gauss; annesinin "Als er das byzantinische Reich eroberte, war Sultan Mehmet 21 Jahre alt. Fahren Sie fort, Unsinn zu beschäftigen. " yani "Fatih Sultan Mehmet senin yaşındayken İstanbul'u fethetti sen hala böyle saçmalıklarla uğraşmaya devam et, aferin evladım." şeklindeki tepkisiyle karşılaştı.
İlkokulda iken, çocukların arsızlığından bıkan ilkokul öğretmeni J.G. Büttner'in ders esnasında biraz kestirmek gayesiyle ortaya attığı "hadi bakalım çocuklar, 1'den 100'e kadar olan sayıları toplayın bakalım" şeklindeki problemini asosyal ve içine kapanık çocukluk evresi neticesinde gelişen matematik içgörüsü sayesinde iki saniyede cevaplayan küçük Gauss, sınıftaki öğrencilerin ilgisine ve uykusunu böldüğü hocasının zopasına mazhar oldu. İlkokul müfredatında Gauss Metodu olarak bilinen söz konusu yöntemde, Gauss listenin iki karşı tarafındaki sayıları çifter olarak topladığında sonucun değişmediğini fark etmişti. Örneğin 1+100=101, 2+99=101...50+51=101 ...gibi. Kaç tane çift var: 50 tane. 50x101=5050. İşlem tamam. Tabii Gauss'un o metodu aritmetik kitaplarına o dönemde henüz yazılmadığından hoca işlemin doğru olup olmadığını anlayabilmek için kendi sorduğu soruyu oturdu keriz gibi kendisi hesapladı. 1+2=3, üç dört daha yedi, yedi artı beş oniki, oniki artı altı ne yaptı? onsekiz,...,dörtbindokuzyüz elli artı yüz eşittir beşbinelli şeklinde yaptığı hızlı hesaplama neticesinde 57 dakikada çözüme ulaşan Büttner'in söz konusu yöntemi matematik literatürüne "die lebensmittelgeschaft berechnung methode" (i.e.bakkal hesabı yöntemi) olarak girmiştir.
Ailesinin eğitimsiz olması çeşitli dönemlerde önünü tıkayan Carl Friedrich Gauss 1792 senesinde girdiği "Schüler Unterscheidung Examen"de (Öğrenci seçme sınavı) ilk tercihi olan Göttingen Üniversitesini kazandığında, bu sevinçli haberi ilk olarak annesiyle paylaşmaya çalışmış. "Anne, Göttingen'e gireceğim" diyen Gauss'a annesinin tepkisi "sus bakiim, annelerle öyle küfürlü konuşulmaz" şeklinde oluşmuştur.
Üniversitede çok sayıda önemli teoremi bağımsız olarak keşfeden Gauss'un en büyük başarılarından birisi; fermat asallarından birisi kadar kenar sayısı olan çok kenarlıların pergel ve cetvelle çizilebileceğini ispatlaması olmuştur. Ailesinin ekonomik durumunun yetersiz olmasından ötürü ilkokul boyunca asal sayı listesi dışında herhangi bir oyuncağı olmayan Gauss'a ailesinin üniversiteye girince pergel ve cetvel aldığını buradan anlıyoruz. (editör notu:Şimdiki gençlere cetveliydi, pergeliydi, gönyesiydi iletkisiyde harita metoduydu her türlü imkanı tanıyosun çemberi zor çiziyorlar. 0'a 0 elde var 0. Adama bir pergel bir cetvel veriyorsun, fermat asal sayılarından oluşan geometrik cisimler çiziyor, gezegenleri keşfediyor. Yıla dikkatinizi çekerim: 1796. İçimi bir umutsuzluk kapladı.)
Fermat sayısı nedir derseniz : Fn=2^2n+1 , iki üzeri 2 en artı bir yani. burada n negatif olmayan tam sayı. Mesela 3 bir fermat sayısı, 5 de öyle, bunlar aynı zamanda asal fermat sayısı. Pierre de Fermat (piyer dö förmat diye okunur) tarafından ilk kez incelendikleri için isimleri böyle kalmış. (Bir gün birisi de çıksın Mahmut Sayısını bulsun be kardeşim!) Misal 340282366920938463463374607431768211457 rakamı da fermat sayısıdır. Piyer abi ilk bu sayılarla uğraştığında tüm fermat sayılarının aynı zamanda asal sayı olduğu gibi bir iddia atıyor ortaya. Fo=3 asal, F1=5 asal, F2=17 asal, F3=257 asal, F4=65537 de asal. Fakat Leonhard Euler isimli İsviçre'li zat-ı muhterem matematikçi diyorki F5 yani 4294967297=641 x 6700417...demekki Fermat 5 asal değil, senin teori çöktü hacım. (Pierre de Fermat'a kapak olmuştur, herifçioğlu at yalanı sikeyim inananı hesabı, nasıl olsa kimse de hesap makinesi yok nereden ispat edecekler, ispat etseler de en az 3 sene sürer, bu arada matematik dünyasının kaymağını yerim, diye düşünüyordu heralde)
Herneyse konumuza geri dönersek, Gauss bu fermat sayılarına kafayı öyle bir takmışki bir rivayete göre mezarına düzgün kenarlı bir heptadecagon çizilmesini istemiş. Fakat mezar ustası ben yaparım ama şekil onyedikenarlıdan ziyade çembere benzer, kimse ayırt edemez. Arkanızdan Gauss da topmuş, topaçmış, kunilmiş diye dedikodunuzu çıkarırlar en iyisi ben mezar taşınıza "her canlı bir gün ölümü tadacaktır" gibi bir şeyler yazıttırayım demişse de Gauss "ölümü gör öyle şeyler yazma" diyerek bu isteği geri çevirecektir.
Gauss 1855 yılında Göttingen, Hanover'de öldü. Robert Wagner tarafından korumaya alınan ve incelenen beyni 1,492 gram ve 219,588 cm2 olduğu tespit edilmişti.
A New Perspective
16 Ağu 2006
Art Niyetli Olmak

Bugüne dek Kanada'dan Brezilya'ya kadar dünyanin dört bir yanında kamuya açık alanlarda binlerce çıplak insanı fotoğraflayan ünlü fotoğrafçı Spencer Tunick'in son durağı Almanya oldu. İnternet sitesinde yayinladiği kayıt formu araciliğiyla etkinliğe katilan 500 gönüllü, Düsseldorf'taki Ehrenhof müzesinde Amerikali fotoğrafçı için çırılçıplak poz verdi. Kanada-Brezilya-Almanya derken yavaş yavaş ülkemize doğru geliyor bu arkadaş niyeti bozmuş vaziyette. Demedi demeyin. Bir anda kendinizi Taksim meydanında dömelmiş vaziyette bulabilirsiniz.
http://www.spencertunick.com/ adresine girdiğinizde sizi bir kayıt formu karşılıyor. Ten rengi seçenekleri mevcut. Herhalde sanatçı ten rengi bilgisini kendi oluşturacağı beşeri tuvaldaki renk kompozisyonunu belirlemek amacıyla istiyor olmalı. Sitede zebellah gibi zenci heriflerin önünde eğilmem veya çükümü göstermem gibi seçenekler yok. Al takke ver külah nereye denk gelirseniz artık o kompozisyonda.
"Sanat için soyunurum", "soyunmak için sanat bile yaparim", "Konu sanatsa yigidin mali meydandadir" "sanatın önünde eğilirim" "sanatçının önünde domalırım" şeklinde aklınızdan birtakım düşünceler geçiyorsa, bir sonraki projede yer alabilirsiniz. Bu arada katilim yapabilecek ülkeler arasinda Cezayir, İran, Irak, Libya Arap Cemahiriyesi ve Afganistan da var. Sanatçı bu ülkelerden katilim olmasini gerçekten bekliyor mudur acaba? Adamın g.tünü keserler çünkü bu tarz ülkelerde. Bir bildiği vardır sanatçının herhalde.
Bir yorum da Milliyet okuyucusundan;
"ÇEKİLEN RESİMLERİN KUMSALDA GÜNEŞLENEN FOK SÜRÜSÜSÜNDEN VEYA AFRİKA'DA YAŞAYAN MAYMUNLARDAN HİÇ BİR FARKI YOK. DEMEK Kİ FOK SÜRÜSÜ VE MAYMUNLAR İNSANLARDAN DAHA MEDENİ VE ÇAĞDAŞ. YAZIK, ELLERİNDEKİ İMKANLARI KEŞKE DAHA YARAYIŞLI BİR ŞEYLERE HARCASALARDI."
Valla abicim doğru söylüyorsun da, benim görebildiğim kadarıyla ellerindeki imkanlar son derece kısıtlı, herkes elinden geleni ardına koymamış, allah ne verdiyse sergilemiş. Sonuçta sanatçının masrafı da çok olur, her çekimde en az 17 kilo şap gidiyo sen biliyo musun? yoksa insanlar sanatı, figürü bir kenara bırakır birbirini zkerdi alimallah. Bir kaç kutu viagra ile bir kaç şişe spanish fly verilseydi bu insanlara durum daha farklı olabilir miydi? Tabii ki de olurdu.
Activia ve İç Huzuru

Bugün markete gittim ve topu topu iki tane ürün alıp çıktım. Birincisi cappucino. Jacobs creamafino marka. Köpek kremasından yaptıklarından şüpheleniyorum ama içeriğine baktım doberman yağı filan yazmıyordu. Güvenle satın aldım kullanıyorum. Buraya kadar sorun yok. İkinci aldığım ürün activia. Şişede satılıyor. Çok güzel bir şişe dizaynı yapmışlar. İçinde çilek ve keten tohumu varmış. Keten tohumu, kenevir tohumu bunlar illegal maddeler sanıyordum demekki yasalmış.
Hayır kafa yapıyor diye almadım ürünü. Aslında neden aldığımı da bilmiyorum. Çilekli sütü seviyorum, çilekli yoğurtu da. Düz mantık gittim aldım. Çilekli probiyotiği de severim diye. Ne boka yaradığını bilmeden.
Okuyorum üzerinde yazanları...Activia nedir? başlığının altında şunlar yazıyor.
Activia, ActiRegularis® probiyotik mayası içeren lezzetli bir süt ürünüdür. Tavsiye edilen günlük tüketim miktarı 1 şişedir (180 gr).
Çok güzel. Activia nedir? sorusunu kendinizce cevaplamışsınız. Cevaplamışsınız, cevaplamasına da. ActiRegularis nedir, probiyotik nedir, maya nedir, ne skimize dermandır bunlar? Bal nedirki, şeker nedirki? Süt ürünü bu tamam orasını anladık. Peynir desen değil, kaymak mı? yok sanmıyorum. Yoğurt olsaydı adı activia olmazdı. Activia kelimesi; act, active, activate, trivia, via, action gibi kelimeleri çağrıştırıyor. Tadı fena değil içtim. Çilekli yoğurdu bekletirsin de üzerinde saydam sulu bir tabaka belirir ya, kıvamı ona benziyo. Bebeler için sulandırılmış çilekli yoğurt hesaabı. Fakat ActiRegularis kelimesi beni bir ürpertti. What the f.ck is it regulating man? Regulate my ass mo.fo!
Okumaya devam ediyoruz şişede yazanları. Probiyotik ürün nedir? Nedir hacım? Şudur: Probiyotik ürün, raf ömrünün sonuna dek yeterli miktarda canlı probiyotik ihtiva eden ve kullanıcısına faydalar sağlayabilen bir üründür. Probiyotik bakteriler sindirim sistemini düzenlemeye yardımcı olur.
Yok ya! Probiyotik ürün probiyotik ihtiva eden ürünmüş. Skeyim sizin yapacağınız tanımı. Tanım gereği tanımlar, açıklamaya çalıştıkları kavramı veya kelimeyi içeremez. Yani, gazete tanımı yaparken, insanların günlük haberlerden havadislerden haberdar olmak için alıp okudukları, bayilerde satılan gazetelerdir. Diyemezsin.
Probiyotik ürün, kullancısına faydalar sağlayabilen bir üründür. (Ömer Üründül) Uyanığa bak. Faydalar sağlayan demiyo. Faydalar sağlayabilen diyor. Valla benim gördüğüm kadarıyla burada bir fayda söz konusu ise onu bu ne boka yaradığı belli olmayan gıda maddesine para harcamak suretiyle ben sizin şirketinize sağladım. Helal-ü hoş olsun. Da ne fayda sağlayacak işte? Biraz kalori, biraz protein, yağ, karbonhidrat. Bütün gıda maddeleri için geçerli bu söylediğim, hiçbir gıda maddesi başka bir katkı sağlamaz insana.
Gördüğünüz gibi bu tanımdan da pek bir şey anlaşılmıyor. Üşenmedim araştırdım.
http://www.danone.com.tr/activia/activia_nedir.htm
Bu adres işte. Burada activia nedir başlığı altında şöyle yazıyor: Hergün 1 paket Activia ile içiniz rahat olsun. Daha dur bismilla, ilk paketi içtim kafamda binbir türlü soru belirdi. Hergün içsem nasıl içim rahat olacak?
Burada açıklamaya şunları da eklemişler:
Sayın tüketicimiz, (burada benden söz ediyor olmalı)
Günümüz toplumlarında bağırsak geçişi yavaşlığı, halk arasındaki deyimi ile kabızlık, bireylerin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşamını önemli ölçüde etkileyen rahatsızlıklardandır. (Bu doğru kabız olduğumda benim de psikolojim alt-üst oluyor, özellikle tuvalette "Hadi birader, içine mi düştün?" tarzındaki yorumları işittikçe. )
Özellikle Türkiye gibi sıvı gıdalar ve lifli besinlerin tüketimi açısından görece yetersiz diyete sahip ülkelerde bu problem, başta bayanlar arasında olmak üzere toplumun genelinde, sıklıkla görülmektedir. (Başta bayanlar, ama erkekler de kullanabiliyor di mi? Sıçtık yoksa)
Bağımsız bir araştırma şirketinin 3 büyük il merkezinde 400 kadın ile yaptığı araştırma sonucunda, her 4 kadından 1'inin kabızlık problemi çektiği görülmüştür. Görülmüştür derken? Haha hayt, 400 kadına ne sordunuz çok merak ediyorum: İyi günler hanfendi, müsaitseniz çok az vaktinizi alacağım. Gönlünüzce sıçabiliyonuz mu kuzum? Yoksa bir tıkanıklık, bir writer's block söz konusu mu? Bu ayrıca benim bir konuda da ufkumu açtı. Barda tanıştığım kadınlara bundan böyle, "durun tahmin edeyim, akrepsiniz değil mi yükseleniniz de ikizler" demek yerine "%99 güven aralığında kabızsınız, herşeyine de bahse varım" desem, %25 olasılıkla ben kazanacağım demekki, neyi kazanacağım konusu muğlak tabii...
Yapılan nitel araştırmalarda da problemi yaşayan kişilerin halihazırda kullandığı çarelerin lezzetinden ve yan etkilerinden memnun olmadığı belirlenmiştir. (Körili veya frambuazlı müshil ilacı olmadığına göre her 4 kadından birinin çarelerin lezzetinden memnun olmamaları çok mantıklı.)
Doğal ve benzersiz çözüm Activia, her gün tüketildiğinde 2 haftada bağırsak faaliyetini düzenlemeye yardımcı olur. Çünkü, sadece Activia, Danone uzmanları tarafından özenle seçilmiş ActiRegularis® probiyotik mayasını içerir.
Bayanlar için geliştirildiğini düşündüğüm bazı yumuşatılmış tanımlar var. Bayanlarımız utanmadan sıkılmadan kaba birtakım kelimeleri farklı biçimde ifade edebilsinler diye. Mesela koç yumurtası, kasaba gidip bana oradan büyük boy iki koç taşşağı demesinler diye bulunan bir tabir. Bağırsak geçişi yavaşlığı = halk arasındaki deyimi ile kabızlık. için geliştirilen bir ürünmüş bu demek. Konu yavaş yavaş aydınlanıyor. Ne Bok'a yaradığı anlaşılmaya başladı ürünün.
Şu da komik geldi bana. Halk kendi arasında kabızlık çekiyor, tıp uzmanları, doktorlar veya bu gıda mühendisleri ise bağırsak geçişi yavaşlığından rahatsızlık hissediyor. Halk ishal oluyor, bu insanlar hızlandırılmış bağırsak geçişinden muzdarip. Halk kıçını siliyor, uzmanlar anüslerini kuruluyor. Halk ossuruyor, doktorlar nezih bir şekilde gaz çıkarıyor. Siz halkı aşağılamaya devam edin bakalım, bir gün ossuruğunuzu düğümleyince göreceksiniz halkın tepkisini.
Bu yukarıdaki linkte, bir tane puantiyeli gömlekli "çağdaş bayan" (ne demekse artık) resmi var. Bayan resimde sırıtıyor. Sanki az önce sıçmış da rahatlamış gibi bir ifade var yüzünde. Diğer sayfalarda ise bi tane çağdaş kır saçlı adam var, onun yüzünde de tuvalete kol gibi bırakmış bir insanın halet-i ruhiyesini müşahede ettim.
Bu arada bağırsak faaliyetleri üzerindeki olumlu etkiler, evinizin tuvaleti üzerindeki olumsuz etkilere denk düşerse şaşırmayın. Hayatta herşey böyle. Külfetsiz nimet olmuyor.
O kadar okudum araştırdım yine de bir sonuca varamadım. Bu arada yediğim probiyotik activianın işlevini az çok karnımdaki guruldamadan anlamaya başladım. Acilen bu blogu sonuçlandırmam lazım yoksa zamanında tuvalete ulaşamayacağımı ve oturduğum yerde istemdışı olarak içimi rahatlatacağımı hissediyorum.
Not: Bu arada probiyotik=canlı bakteri demekmiş. Tabii böyle zarif bir şişenin üzerine Activia, canlı bakteriler içeren ve sıçmanızı kolaylaştıran çilekli süt gibi yoğurt gibi bir şeydir yazsalardı kimse de gidip almazdı. Ben almazdım şahsen.
secret
Fyodor Mikhailovich Dostoyevsky ( 1821- 1981)
So...
1) we might not always be willing to share our private attitudes with others.
2) we may not be aware of some of our own attitudes.
CNBC-E
Re:torik Soru
Sana kaç defa o lanet olası ayakkabılarınla içeriye girmemeni söyledim? retorik bir sorudur.
Ne bok yemeye gittin? Ne yüzle buraya geliyorsun? Senin derdin ne dostum, ha? Benle dalga mı geçiyosun? Senin ne düşündüğün kimin umrunda? Senin için utanman sıkılman yok mu? Aloo, kime söylüyorum? Sen kafayı mı yedin? Ne saçmalıyorsun? Kim 500 milyar ister? ve buna benzer birtakım sorular retorik sorulardır. Soran kişi cevap beklemez. Cevap duyunca şaşırır zaten. Hatta bu tür sorulara verilen cevaplar ortamı bir nevi yavşaklaştıran, muhabbeti laçkalaştıran bir etki yaratırlar.
Misal, kız arkadaşınız bunca yıldır ben seni neden tanıyamamışım, bunca zamandır sen neredeydin allaaşkına? tarzında bir soruyla geldiğinde, çocukluğum Adana'da geçti, ilkokulu Cevat Şakir Kabaağaçlı ilkokulunda tamamladım, ortaokul ve lise yıllarımda babamın tayini nedeniyle Ankara'ya yerleştik, mezuniyeti müteakip üniversite için İzmir'e gittim, o yüzden karşılaşmadık. gibisinden bir cevap verirseniz kız arkadaşınız akıl sağlığınızın yerinde olup olmadığı konusunda şüpheye düşecek ve üstüne üstlük "Neden bu kadar aptalsın?" gibi retorik bir tepki verecektir. Oturup aptallığınızın nedenini açıklayın, anne ve babanızın akraba evliliği yaptığından, gelişme çağında sadece karbonhidrat yediğinizden, tahıl ve karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin çocukların gelişme çağında zeka geriliğine (gerizekalılığa) sebebiyet verdiğinden söz edin.
Veya Bob Dylan'ın Blowin In The Wind isimli şarkısını dinleyin...cevabı olmayan soruları sormaktan vazgeçin...adamın asabını bozmayın...adamın sinirini zıplatmayın.
How many roads must a man walk down?/ Before you call him a man?/ Yes, n how many seas must a white dove sail?/Before she sleeps in the sand? /Yes, n how many times must the cannon balls fly?/Before they're forever banned?/The answer, my friend, is blowin in the wind/The answer is blowin in the wind/How many times must a man look up?/Before he can see the sky?/ Yes, n how many ears must one man have/Before he can hear people cry? /Yes, n how many deaths will it take till he knows/That too many people have died? /The answer, my friend, is blowin in the wind,/The answer is blowin in the wind./How many years can a mountain exist/Before its washed to the sea? /Yes, n how many years can some people existBefore theyre allowed to be free?/ Yes, n how many times can a man turn his head,/Pretending he just doesnt see? /The answer, my friend, is blowin in the wind,The answer is blowin in the wind.
Kredi Kartları (1)

Ankara Ticaret Odası (ATO) “Plastikleşen Hayatlar” adını taşıyan son raporu, tüketimde yaşanan patlamanın yanısıra kredi kartları ve kredi kartı faizleri nedeniyle ağır borç yükü altında olan vatandaşların dramlarını konu aldı.
Rapora göre kart borcunu ödemek için tüketici ev, araba, arsa satıyor, boşanıyor, göçüyor, yuvasını yıkıyor.
Çaresizlik en çok kadınları ve çocukları vuruyor, minik bedenlerin eğitimi yarıda kesiliyor, akrabalarına veriliyor, ev geçindirmek için çalıştırılıyor.
Rapora göre halkın alım gücünde bir değişiklik olmamasına rağmen kredi kartı kullanımında patlama yaşandığına, halkın yeni bir kredi kartları krizi ile karşı karşıya olduğuna dikkat çekiliyor.
Fotoğrafta kredi kartı nedeniyle kıçına don alamayacak derecede borç batağına saplanmış vatandaşların tüketim çılgınlığına devam ettikleri açık bir şekilde görülebiliyor...
Özellikle üst kattakiler daha açık ve net bir şekilde görüntülenebiliyor...
90-60-90 kavramı

Kulağını kafasına yapıştırarak (japon yapıştırıcısıyla) magazin gündemini sarsan (aynı zamanda Çanakkale Deliler derneği'nin 8. olağan kongresinde yılın delisi seçilmişti) Doğa Bekleriz, simdi de göğüslerine silikon taktıracağini soyledi. Bekleriz:
"Aslında benim çok Avrupai bir fiziğim var. (Fizik avrupai ancak ya kulaklar?) Biliyorsunuz, beni Eva Herzigova'yadiye konuştu.
benzetiyorlar. Bu benzerlik bana Avrupa kapılarını da açıyor. Hatta Türkiye'den
çok Avrupa'da iş yapıyorum. Ama Türkiye'de bir şeyleri değiştirmek icin göğüs
ameliyatı olmayı düşünüyorum. Çünkü Türkiye'de 90-60-90 kavramı hakim
modellikte"
Geçtiğimiz gün bir giyim mağazasının açılışı için düzenlenen sokak defilesinde podyuma çıkan Doğa Bekleriz, bir ara podyumun orta yerine tükürdü. (WTF?) Bu hareketiyle herkesi şaşırtan genç manken,
"Hayatımda ilk kez podyuma tükürdüm. 'Boyle podyumun içine tüküreyim dercesine'dedi.
oldu ama ağzımın içine birden bir tomar geldi ve ben de tükürmeye başladım,
yanlış anlaşılmasın"
Tomar kelimesinin kullanımını yadırgadım ama yanlış anlaşılan birşey yok. Rahat ol!
"90-60-90 kavramı"na teveccühü evrimsel biyoloji doğurganlıkla ilişkilendiriyor. Evrim teorisi açısından önemli olan sahip olunan herhangi bir özelliğin o türün varlığını devam ettirebilmesini sağlaması yeterlidir. O özelliğin "iyi, doğa(l), güzel, tercih edilen" bir özellik olup olmaması önemli değildir. Bu aşamada bize dezavantajlı olarak görünen bir özellik, ileride şartların değişmesiyle çok avantajlı bir konuma gelebilir. Bu açıdan bakıldığında aptallık acaba evrimsel açıdan "avantajlı (soyun devamını sağlayan)" bir özellik olabilir mi?
Temel'i hatırlayalım. Kendisine sormuşlar; "kadında güzelliği mi tercih edersin aptallığı mı?" diye. Temel: "aptallığı" demiş. Neden demişler. "Güzellik geçicidir ama aptallık kalıcıdır" demiş.
F.ck you Darwin!
catsthatlooklikeibo feat. minnoş tatlıses

http://www.catsthatlooklikehitler.com/
isimli bir site var. isminden anlasilacagi gibi hitlere benzeyen kedilerin resimlerinin yer aldigi bir site. fakat bu kedilerden bir tanesi ibo'ya daha çok benziyor gibi geldi bana.
-sende bu güzellik varken bakılmaz mı yeşil gözlüm?? bu gönül senin aşkına yakılmaz mı yeşil gözlüm? yeşil, yeşil, yeşil, yeeeeaaaahşil...senin yeşil gözlerin...şappiii!
yeşil gözlere yandım, benim olacak sandım, meğer vefasızmışsın, yazık sana inandım...minnooş neden böyle? minnoş derdini söyle, minnoşş gönlünü eyle...işte eyle birşey.